Zübeyir Aydar, Radikal'de Ezgi Başaran'a yaptığı açıklamada Kürt sorununun çözümü sürecinde sosyalistlerin tutumunu eleştirmiş. Bazı sosyalist temsilciler de onu yanıtladı.
***
Sosyalistlerin tutumu insanları şaşırtıyor ama
sosyalistler kim Türkiye'de? Bu soru henüz yeterince
aydınlatılmadı. Aydınlatılmadı diyorum çünkü herkes kendini solda görüyor, solda tanımlıyor ama gerçekten sol mudur görüşleri, işte bunun aydınlatılması gerekiyor. Yani yanıttan çok yanıtın
sahihliği üstünde durmak lazım.
Galiba bu da yetmiyor. Çünkü bu irdeleme çeşitli mecralarda yapıldı. Türkiye'deki solun geniş ölçüde
Kemalist olduğu saptandı. Ne var ki Kemalizmin, bazı entelektüel ayrıntılar dışında
sol olmadığı yeterince anlaşılmadı. Hele
öz veya
ilksel bir Kemalizm dışında beş kez ordu tarafından üretilmiş, biçimlendirilmiş ve toplumsallaştırılmış "
Kemalizmlerin" sol olmadığı,
militer bir anlayış olduğu hiç yankı bulmadı. Öyle olunca da
Türk Solu gibi Kemalist bir çevre veya
İP kendini sol olarak tanımlayıp tanıtabiliyor. Aynı şekilde Cumhuriyet gazetesi sol, CHP sol.
***
1959'da
Alman Sosyal Demokrat Partisi, Bad Godesberg'de insanların sosyalizme farklı kaynaklardan gelebileceğini belirtmişti. Hıristiyan ahlak ve inancından, klasik felsefeden dahi gelebileceklerini söylemişti. "
Gelmek" başka bir şeydir, "
olmak" başka bir şey. Geldikten sonra hâlâ eski görüş savunulamaz. Kemalizmden belki sola gelebilirdi insanlar. Ama artık Kemalist olamazlardı. Sol/ sosyalist olmak gerekirdi. Olmadı.
Kemalizmi sola değil solu Kemalizme uyarladılar. Çıkmaz bu!
Tekrarlamaya gerek var mı, bilmiyorum ama sonunda
Kemalist sol denen ideoloji
1930'larla irtibatlı bir muhakemeye sahip; işte,
mekanik bir laiklik, elitist bir halkçılık, Batıcı bir ilericilik ve
hepsinin öznesi olarak mütehakkim bir devlet. 1960 sonrası tarih bu "
sollar" ile "
Kemalizmler" arasındaki ilişkidir. Devlet/ Kemalizm bir manada "döve döve" solu kendisine benzetti. Bugünkü tartışma da bu nedenle
AK Parti'nin devlet dönüştürücü yaklaşımıyla bu kesimin devlet savunucu tavrı arasında bir zıtlaşma olarak cereyan ediyor.
***
Bu bir taraf. Öte tarafta daha radikal, gerçek bir sol var. Fakat o sol da henüz
1989 sonrasının
büyük krizi içinde. Kendini daha makro meseleler etrafında savunma ihtiyacı duyduğundan yani bir varlık/ varoluş meselesi etrafında konumlandırdığından, Kürt sorunu gibi bir mesele programatik olarak onları ilgilendirmiyor. Ulus devletin homojen ve üniter yapısından başlayarak özgürlük düşüncesinin çeşitli varyantlarına kadar hiçbir alanda özgün bir düşünce geliştirmiyorlar. Sadece tarihselci ve kategorik bir
Marksist perspektif her konuda o kesim için yeterli olabiliyor.
Bu koşullar sadece Kürt sorununun çözümü bakımından önem taşımıyor. Çünkü
AK Parti- Kürt ittifakı zaten devleti dönüştürmek ve sorunu çözmek için yeterli bir çoğunluk ve momentum oluşturuyor. Asıl mesele özellikle bu solun tam da şu yukarıda belirttiğim
genel politik yapı bakımından bir
denge odağı haline
gelememesi. O zaman tek kutuplu bir Türkiye oluşuyor. Küreselleşmeden AB düşüncesine, teknolojik dönüşümden kriz ekonomilerine kadar hiçbir şey söylemeyen bir "
karşı ses" olmaz. O zaten
sessizlik demektir. Geriye solun büyük yakınması kalıyor.
İyi de bu şartlar altında sol neden şikâyet ediyor, Allah aşkına?