Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Thatcher'ın taşı delinin kuyusu

1979'da onu iş başına getiren verdiği umut değildi. Thatcher, Muhafazakâr Parti'nin güçlü bir siyasetçi olduğunu kanıtlamıştı ama gene de ona büyük iktidar fırsatını Avrupa'nın yorgunluğu sağladı.
Avrupa 1945 sonrasında boydan boya ve neredeyse sürekli olarak işçi partileri, sosyalist partiler, komünist partiler tarafından yönetilmişti. Ama 1970'li yıllar karardıkça kararmıştı. Sürekli olarak bölüşüm ekonomileri anlayışıyla devletleri yöneten bu partiler sıkışmıştı. Ekonomiler daha fazla bölmeye güç yitiremiyordu. Büyümeleri gerekiyordu. Öte yandan kapitalizm yeni buluşları aracılığıyla bir sıçrama noktasına gelmişti. Kanatlarının altına rüzgâr bekliyordu. Bu bir.
İkincisi, reel sosyalizmin ipliği pazara çıkmıştı. Kruşçev'in ayan beyan gösterdiği Stalin döneminin karanlık işleri bir yandan, 1970'lerin başında büsbütün aydınlanan Gulag gerçeği öte yandan Sovyet tipi, proletarya diktatoryası arayan bir solu Avrupalının gözünde daha fazla güvenilir bir noktada tutamıyordu. Buna ortaya çıkan enerji darboğazını ekleyin. Buna hepsi sol bir retorik ve jargon kullanan sol terör örgütlerinin eylemlerini ekleyin. 1979'da karanlık, ürkmüş, tıkanmış bir Avrupa vardı.


***

Thatcher bu koşulların siyasetçisi olarak geldi. Özal gibi, Reagan gibi, Kohl gibi.
Dünyada neo-liberal, Yeni Sağ politikaların kapısı aralanmıştı. Hepsi o kapıdan içeri sızdılar ve 35 yıllık sol iktidarların saltanatına son verdiler. Ödünsüz bir biçimde piyasa ekonomisini uyguladılar. Devleti bir yandan ekonomiden uzaklaştırdılar bir yandan da onu 'miliyetçi/ sağcı' yani muhafazakâr bir anlayışla yücelttiler. Aids'in patlamasını fırsat olarak görüp kullandılar, aile kurumunu, ev yaşantısını yücelttiler. O arada da kapitalizm güçlendi, teknoloji hamlesiyle yeni bir devrimci döneme girdi. Küreselleşme, sermayenin akışkanlığını doğurdu. Bunu besleyecek iletişim imkânları keşfedildi. İletişim sermayeyi itti, sermaye iletişimi yeni bir toplum yaratmanın kaldıracı olarak değerlendirdi. 1989'da Berlin Duvarı yıkıldı. Soğuk Savaş bitti. Eski Doğu Bloku ülkeleri teker teker kapitalizme geçtiler. Dünya tek kutuplu hale geldi.

***

Thatcher, modernleştirici muhafazakâr tipinin bu derecede güçlü ilk örneğiydi. Mirası o kadar büyük ve güçlüydü ki, bu defa ondan sıkılan ve bölüşüm politikalarına yeniden ihtiyaç duyan İngiltere İşçi Partisi'ni yeniden iş başına getirirken Tony Blair aracılığıyla aslında revize edilmiş, biraz törpülenmiş bir muhafazakâr, liberal anlayışı seçiyordu. 3. Yol buydu.
Thatcher, işçi sınıfını devirdi. Fakat ondan daha önemlisi ortaya attığı sorudur: Acaba kapitalizm dışında bir büyüme, kalkınma, gelişme yolu yok mudur? Bu soru bugün de yakıcı etkisini sürdürüyor. Buna bağlı olarak dünyada adeta başka bir ideolojinin kalmadığı bir dönemden geçiyoruz. 30 yıl sonra hâlâ "geçiyoruz." Kapitalizm hamle üstüne hamle yapıyor. Dünya tarihinin en büyük gelir eşitsizliğini, en büyük yoksulluğunu yaşıyor insanlık ama hâlâ piyasa ekonomisi...
Sonuç, Michael Sandel'ın söyledikleri: piyasa ekonomisini piyasa toplumları yarattı, bu da ahlaki sorunlara yol açtı. İslam eğer bugün dünyadaki diğer büyük ideolojik odaksa nedeni gene budur: bölüşüme "sosyalizan" anlayışa verdiği önem, ahlaki bir temel üstünde kendisini ifade edişi.
Thatcher'ın kuyuya attığı taşı hâlâ çıkarmaya çalışıyoruz...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA