İlk kez 1993'te katıldım Madrid'de her yıl düzenlenen, 31. yılına ulaşmış, Avrupa'nın Basel'dekinden sonra en eski fuarına.
O zamanlar "Arco'ya gidiyorum" dediğimde, akıllara sadece bir tıraş kreminin adı gelirdi.
Şimdi THY'nin her gün 200 kişilik uçaklarla iki kere düzenlediği Madrid seferlerinde neredeyse bir hafta boyunca yer bulunmuyor.
Sevinmemek elde mi?
Dünyanın her yerinden 200 galerinin katıldığı Arco her yıl bir ülkeyi konuk ediyor.
Bu sene Türkiye'yi seçmişti.
Geçen yıl Madrid Büyükelçisi Sn. Ayşe Sinirlioğlu büyük bir emekle bu işi kotardı. O günden sonra da alışılmış "devlet anlayışı" kalıplarının dışında, gerçek bir çağdaş sanat çerçevesi oluşturmak için büyük bir gayretle uğraştı. Sonuç gerçekten yüz akıydı. Fuara İstanbul'dan 10 galeri katıldı. Seçimleri Vasıf Kortun ve Lara Fresko gerçek- leştirdi.
***
Son yıllarda hep belirttiğim gibi bizde sunulan sanatın düzeyiyle dünyanın bu konuyla ilgili merkezlerinde ortaya çıkarılan sanat arasında hiçbir fark yok. Belki bizim kültürel kompozisyonumuz, beslenme havzamız, dolayısıyla ürettiğimiz işin kapsamı, ögeleri çok daha ilginç boyutlar taşıyor.
Çağdaş sanatın en önemli unsurlarından biri,
beyaz, Avrupamerkezcil, neredeyse "
steril" diyeceğim bir anlayışın dışına çıkması.
Çağdaş sanatın modern sanattan ayrıldığı nokta bütün ifade imkânlarının
özgürlük ve muhalefetle yoğrulmasıdır. Dolayısıyla bugün Batı dışı ama Batıyla o karmaşık ilişkisi içinde Türkiye'den gelen sanatın dünyaya söylediği çok şey var.
Onu da belirteyim: çağdaş sanat
demokrasiyle doğrudan ilişkilidir. Bir ülkenin demokrasi standartlarından biri de çağdaş sanattaki başarısıdır. Bu başarı sadece devletin verdiği olanaklarla sağlanmıyor. Fakat devletin bu alana sırtını dönmesi onun düzeyinin bir göstergesi olarak algılanıyor. Türkiye de bu idrake ulaşıyor. Ulaşmak zorunda.
Geleneksel ve
yerel sanatın desteklenmesi ayrı bir şeydir. Ama dünyaya artık
folklorik olanı göstererek daha fazla gidecek bir yer yok. O geçmişe ait birikim de çağdaşlaştırıldığı oranda bir anlam taşıyor.
***
Bu işin bir başka boyutu ekonomi.
Sanat piyasası artık görmezden gelinemeyecek bir olgu.
Sermaye sonunda kişilere ait olsa da toplumsal bir aidiyet taşıyor. Büyük sermayedarlar birikimlerini bu alana yönlendiriyor.
Koleksiyon yapıyorlar. O koleksiyonlar toplumsal işleve açılıyor bir süre sonra. Bırakalım müzeleri. Vakıflar, sivil girişimler halinde sergilenmeleri de çok değerli koleksiyonların.
Madrid'in sokaklarında dolaşırken uluorta önünüze çıkan bir kurumun salonlarına girince görüyorsunuz bu işin sınırlarını ya da sınırsızlığını.
Türkiye sermaye biriktiriyor. Artık elinde belli bir birikim var. Söz konusu birikim şimdilik daha çok
yerli pazara dönük. Ama hızla o alan da
uluslararası bir nitelik kazanıyor.
Evrensel sanatçılardan alıp biriktiren bir kesim büyüyor hızla. Eğer ekonomi sarsılmazsa (bu piyasanın
1890'lardan beri sarsıntılardan en az etkilenmiş alan olduğu ekonometrik olarak kanıtlandı, ayrıca) bu hız artacak ve önümüzdeki on yılda Türkiye de mükemmel müzelerle, kurumlarla öne çıkacak.
Arco'da ödül alan, benim de buradan bir kere daha kutladığım,
Proje 4L, Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi, onların öncüsü olarak anılacak.
Arco'nun Türkiye'deki karşılığı
Contemporary İstanbul. Bizim çağdaş sanat tarihimiz şimdi biraz da onun tarihidir.
Geçen yıl tam manasıyla bir başarı ve şenlikti.
İnanıyorum bu yıl daha da görkemli olacak.
Dünyaya söyleyecek yeni sözlerimiz bunlar!