Hiç kuşkusuz 20. yüzyılın en büyük liderlerindendi ve tarihi kökünden değiştirecek olağan dışı bir güce sahipti Atatürk. Tuttuğunu kopardı, askeri zekâsına eklenen belki ondan daha güçlü bir siyasal dehayla adım adım kendince doğru hamleleri yaptı. Büyük iktidar kurma çabalarında görülen "siyasal şiddeti" de kullanmaktan hiç kaçınmayarak, tersine onu araçsallaştırarak, devrimci karakterinin önüne dikildiğine inandığı engelleri kaldırdı. Ne elde etmek istiyorduysa ona ulaştı. Aradıkları arasında elbette bu tür egolarda görülen kişisel iktidarını olabilecek en üst, en mutlak düzeye çıkarma tutkusu da vardı. Şaşacak bir şey yok.
Asıl sorun bunlar değil. Türkiye'de Atatürk konusu bundan sonra bugüne kadar olduğundan hayli farklı ele alınacak. Onu tartışmak gerekiyor.
***
Şimdiye değin sürekli olarak
askeri darbelerle rehabilite ve revize edilmiş bir Kemalizm var. Çok yazdık, bir daha yazalım. Her
askeri darbe Atatürkçülük adına yapılmıştır ve yeni bir
Kemalizm üretmiştir. 1960 sonrası
sol Kemalizm, 1971 sonrası
sağ Kemalizm, 1980 sonrası
bürokratik Kemalizm, 1997 sonrası
laikçi Kemalizm, 2007 sonrası
ulusalcı Kemalizmi tanımlamıştır.
Eğer 19. yüzyıl sonu, 20. yüzyıl başı
materyalizminden etkilenmiş
bilimselcilik ve maddecilikten, ona ulanan, Fransız 3. Cumhuriyetinden etkilenmiş
katı ve dogmatik bir laikçilikten müteşekkil, ama
özgürleştirici olmayı da bir nüve olarak içeren, asıl, özgün, temel, çekirdek, ne dersek diyelim, yaklaşım dışarıda bırakılırsa, bu haliyle açıkça bir askeri ideolojidir Kemalizm. Gene şaşacak bir şey yok.
İttihad ve Terakki kongresinde
asker ve aydın ittifakı olmaksızın devrim yapılamayacağı daha
1907'de kararlaştırılmıştı.
***
Biraz abartarak söylersek İttihatçılar,
İnönü aracılığıyla 1972-73'e kadar
Bayar aracılığıyla 1986'ya kadar siyasette mevcuttur, etkilidir, güçlüdür. O kadar ki, Türkiye'nin 1965'ten itibaren içine girdiği
sol eğilim de getirilip Kemalizme bağlandı. Başka nasıl olabilirdi ki?
Ortanın Solu kavramını İnönü tanımlıyordu, bekleneceği gibi, Kemalizmi bu defa sol diye ifade ediyordu.
Kısacası Kemalizm toplumun üstüne, onun
erginleşmesine izin vermeyen bir demir kasnak gibi yerleştirildi. Görünür görünmez askeri müdahaleler, endoktrinasyonlar, eğitim ve iletişim sistemlerinin kontrollü örgütlenişiyle Kemalizm bir
toplumsal terbiye sistemine dönüştü. Bunda onun büyük şanssızlığı da rol oynadı. 1930'larda Avrupa'da patlayan
totaliter rejimler Kemalizmi etkiledi, özünde saklı duran
otoriter modernleşmeyi demir bir yumrukla yerleştirmek için ona beklediği fırsatı sağladı.
Tek Adam, Ebedi Şef sıfatıyla kişisel bir kült kuruldu ve bugüne kadar geldi.
***
Zor soru şu: bugün Kemalizme, Atatürk'e ihtiyaç var mı? Cesur ve dürüst olarak cevap vermek gerekir. Toplumsal dinamikler bakımından ve tarihsel dönüşüm fırsatları yönünden Kemalizm son derecede önemlidir, o tarihlerde yüz yıla yaklaşan
Fransız İhtilali- Tanzimat etkileşimini yeni bir evreye taşımıştır. Uygulaması, modeli ve saikleri yanlış bile olsa ne laiklik yabana atılacak bir husustur ne de cumhuriyet. Bugün laiklik ve cumhuriyet içinden konuşuyoruz.
Ama bu demek değildir ki, şu yukarıda verdiğim
5 Kemalizm örneğinde olduğu gibi Kemalizmin tek bir düşünsel, siyasal sistem olarak yeniden üretilmesine ihtiyaç vardır. Toplum başka bir yol benimseyemez ve her toplumsal dönüşüm Kemalizm adına "hizaya sokulmalıdır."
Atatürk büyük bir yol açıcıydı. Reddedilemez, inkâr edilemez derecede büyük ve önemli işler yaptı. Kurduğu model özünde doğrudur. Bir üst zihin kategorisi, bir üst söylem olarak bundan sonraki arayışlarda da hâkim olacaktır. Ama bu model artık kendi kendisini üretecek erginliktedir.
Atatürk cumhuriyeti şimdi
demokrasi cumhuriyeti olarak devam edecektir.