Obama kazandı. Sırtımızdan büyük bir yük kalktı. Mormon Romney'in seçilmesi tam bir felaket olacaktı. Amerika eliyle dünya büyük bir tehlikeyi savuşturdu. Şimdi gelelim meselenin analizine.
İkinci kere kazandığı bu seçimler bence Obama'nın dört yıl önceki başarısından daha önemlidir. 2008'de Bush'un yakıp yıktığı bir dünya ve ABD'nin ardından sahneye çıkmıştı, Obama. Her türlü akıl onun seçilmesini öngörüyordu. ABD'deki derin devlet mi dersiniz, kurulu düzen mi (establishment) dersiniz, o bile Obama'yı hem zenci bir aday hem de Müslüman bir babanın oğlu olarak iş başına getirmekte yarar ve çıkar mütalaa ediyordu. Seçildi. ABD bir kere daha demokrasisini kanıtladı.
Bu seçim bir devrim olarak nitelendirildi ve dünya politikasında önemli sonuçlar doğuracak diye düşünüldü. Bir ölçüde gerçekleşti bu varsayım. En azından OD ve Afganistan'da ABD yeni bir hatta çekildi. Az şey değildi bu. Öte yanda, Obama beklendiği gibi, sol bir sağlık ve sosyal güvenlik politikası uygulamaya çalıştı. Fakat meclislerdeki dengeler kan kusturdu. İstediğini dilediği ölçüde yapamadı. O arada daha beter bir gelişme çıktı ortaya: o eski para (old money), Amerikan aristokrasisi, sağ ve aşırı sağ artık devletin Obama'dan "geri alınmasına" karar vermişti. Bu kesindi.
Obama seçime bu şartlarda girdi. Ama sonuç Amerikan sağının beklediği gibi çıkmadı. İşte bunca negatif propagandaya ve kurulu düzenin bunca diretmesine rağmen Obama'nın yeniden seçilmesi ABD'de toplumsal dönüşümün kök saldığını, demokratik bilincin yerleştiğini, toplumsal değerlendirmenin önkoşuldan sıyrıldığını gösteriyor.
Nedeni basit. ABD bu kararla birlikte
Devletin, Keynesçi bir anlayışla, gerektiğinde, istihdam yaratılması için özel sektöre bile müdahale edebileceğine,
sağlık ve sosyal güvenlik yönetiminin öncelikli bir sorun ve sorumluluk olduğuna,
vergilerde zengin-yoksul kesimler arasında azlıkçokluk dengesinin gözetilmesine,
denk bütçeye,
göçmenler konusunda, azınlıklar hakkında, kürtaj meselesinde, hatta hemcinsler arasındaki evliliğin izne bağlanmasında ılımlı, anlayışlı ve yapıcı davranılması gerektiğine de karar verdi.
Obama yoksullardan, Hispaniklerden, gençlerden, siyahlardan, Latinolardan, Asyalılardan oy aldı. Toplumun ezilmişleri, dışlanmışları, alt tabakaları onu destekledi. Romney de zenginlerden, beyazlardan, yaşlılardan, yüksek eğitimlilerden, aşırı dindarlardan ve nihayet sağ blok diyebileceğimiz Çay Partisi destekçilerinden oy elde etti. (Bu bize herhalde Türkiye'deki AK Parti-CHP ilişkisini hatırlatıyor.) Yani, toplumun değişimden, dönüşümden yana olan kesimleri ve gerçekten sol bir duyarlılığa sahip olan çevreleri Obama'yı destekledi.
Amerikan sağı bakımından bu büyük bir yenilgidir. Ayrıca unutmayalım ki, İsrail lobisi ve OD'daki şer odakları Cumhuriyetçilerin-Romney'in yanındaydı. Sonuç, yeni OD planlaması bakımından da önemlidir. Hele bu çerçeve içinde, Türkiye ilişkileri yönünden ne ifade ettiğine, Obama'nın yeniden seçilmesinin, hiç girmeye gerek yok.
Doğrudur, genel oy oranları bakımından aradaki fark küçük. Ama daha önce Obama'ya oy vermeyenler de bu defa verdi. Bu çok katılaşmış bir yapının artık gevşediği anlamına geliyor. ABD seçmeni de toplumu da muhafazakârdır. Amerikan tarihi Cumhuriyetçilerin tarihidir. Üst üste iki kez kazanan tek başkan yanılmıyorsam sadece Clinton'du. Şimdi Obama'nın bu özelliği taşıması, hele siyah kimliğiyle bu başarıyı sağlaması, ABD toplumu bakımından çok önemli bir değişim göstergesidir.
Bu gelişmenin kesin olarak küresel sonuçları oluşacaktır. Umarım ilk seçimde ortaya koyduğu öneriler birer kestane fişeği olmaz, pişirilip tadına varılacak kestanelere dönüşür. Devrimse, asıl budur devrim!