AK Parti kongresindeki merak ve heyecan Başbakan'ın yapacağı konuşmanın içeriğine yönelikti. Doğaldı bu; çünkü beklentiler hayli yükseltilmişti ve ortaya manifesto niteliği taşıyan bir konuşmanın çıkacağı umuluyordu. Oysa konuşma daha ziyade son on yılın hesabını vermekle geçti.
***
Böyle bir konuşma tercihinde bulunulmasının nedeni bence çok önemli bir nedenden kaynaklanıyor.
O da şu...
Bu kongre
Erdoğan'ın
AK Parti yöneticiliğinde bulunduğu son kongreydi. Başbakan AK Parti bünyesinde artık
Genel Başkan olarak görev almayacağını bir kere daha açıkladı. Belli ki, bu durum kendi içinde bazı tedirginlikler meydana getirmiş.
Başbakan hesap vererek ve içinde yaşanan politik sorunları kapsayan konuşmasıyla bundan sonrasında da
siyasetle içli dışlı olacağını, siyasetin merkezinde, odağında bulunmaktan vazgeçmeyeceğini belirtti. Konuşmanın son bölümü bu bakımdan önemliydi. Ayrıca "
aramıza nifak, fesat sokamazlar" diyerek
Başbakan'ın bundan sonrasını nasıl tasarladığı açık biçimde anlaşılıyordu.
Yeniden konuşmaya dönersek birincisi şu yukarıda değindiğim
Cumhurbaşkanlığı meselesi olmak üzere üç önemli konudan söz edilebilir.
***
İlki, uzun ve duygusal giriş bölümünde Başbakan siyaset olarak kendisinin ve partisinin temel referanslarını çok açık biçimde ifade etti.
Buna göre Türkiye'nin ezeli derdi olan
Nâzım Hikmet-Necip Fazıl ayrımı ortadan kaldırılıyor. Aynı şekilde Erdoğan'a göre AK Parti,
DP-Anap-Erbakan çizgisinden geliyor. Bu meyanda açıkça
Demirel'i dışladı Erdoğan. Bu dışlamanın nedeni başka bir noktaya bakınca anlaşılıyor. Erdoğan "
bundan sonra darbeye teşebbüs edenler yargıda hesabını verir" diyerek hem
Balyoz davası sonuçlarının tereddüdünü üstünden atmış olduğunu hem de Demirel'i neden kendi geçmişi içinde saymadığını belirtiyordu.
Konuşmanın diğer önemli unsuru
terör konusunun çözümüydü. Erdoğan
CHP'ye açık bir davetiye çıkardı. Bunu önemsemek şart. Çünkü
Oslo süreci anlaşılan yeniden devreye giriyor.
Öcalan adı bir kere daha öne çıktı.
BDP'nin dokunulmazlıkları eşikte duruyor. Böyle bir dönemde CHP'ye yöneltilen,
çözümü birlikte gerçekleştirmek çağrısı yabana atılmayacak bir önem taşıyor.
Hele CHP'nin bu konudaki yalpalamaları ona büsbütün zarar vermeye başlamışken.
Bunların dışında konuşmanın dikkat çeken yanı
antisemitizmle İslamofobi arasındaki ilişkiydi. Erdoğan
Batı'ya kesin bir çağrıda bulunarak ve haklı olarak bu iki olgunun birlikte mütalaa edilmesini istedi. Gerçekten de bir nefret ve insanlık suçu sayılması gereken İslamofobinin dikkate alınmadığı ama antisemitizmin öne çıktığı bir konjonktür başlı başına bir olgudur.
Erdoğan'ın konuşmasını öteleyecek biçimde kongrenin düğümü de bence bu noktada atılıyordu.
Kongre hiç su götürmez şekilde
OD politikalarının ve
dış politikaların damgasını taşıyordu. Her şeyden önce
Filistin adı geçtiğinde salon en az Erdoğan'ı desteklediği ölçüde coşku gösteriyordu. Aynı şekilde
İsrail de bir o kadar tepki topluyordu. Öte tarafta
Mısır Cumhurbaşkanı'nın,
Meşal'in ve nihayet
Barzani'nin hem kongreye katılması hem konuşma yapması içinden geçtiğimiz dönemin şifrelerini çözmek bakımından önemli göstergeler.
***
Gene de kongrenin Türk siyaseti bakımından önemli yanı bizzat Erdoğan'ın ve
yönetici kadronun önemli bir bölümünün mevcut konumlarını bırakacak olması. Gerçekten üstünde durulması gereken bir hamle bu. Hem "
Hedef 2023" demek hem de böyle bir girişimde bulunmak Türk siyasetinin yapısal bir dönüşüm geçirmesi bakımından önemli. Böylece gerçek manada
pragmatik ve
iç bürokrasisini aşan bir parti modeli ortaya çıkıyor.
Önümüzdeki iki buçuk yılda yaşanacak üç büyük seçime bakalım bu hamleler AK Parti'yi nasıl hazırlayacak.