Restorasyon Dönemi-2
Ben anneannemle Ankara'da kaldım bir yıl; çünkü hiç Türkçe bilmiyordu, sadece Zazaca konuşabiliyordu. Ben de ona tercümanlık yapıyordum. Zaten 4 yaşına kadar ben de Türkçe konuşmasını bilmiyordum. Kemal de bilir ama benim kadar değil.'
Bu sözler CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun muhterem eşleri Sayın Sevim Kılıçdaroğlu'na ait. Amberin Zaman'ın yaptığı röportajdan aldım. (Habertürk, 30.10.2011) Aile Tunceli'den Ankara'ya taşınmıştır. Şartları anlatıyor Bayan Kılıçdaroğlu '(Zor) olmaz mı? 'Yabancıydık'. 'Kürtsünüz' derlerdi. Biz Alevi'yiz biliyorsunuz. Bu da eklenirdi. Okulda alay ederlerdi ağabeyimle (...) Kendi kendime sorardım 'Hangisi olmak daha kötü? Kürt mü, Alevi mi' diye. Köklerimin farkında olarak yetiştim.'
Bayan Kılıçdaroğlu ,'Dersim'in acı bir tarihi var' değerlendirmesini kabulleniyor, 'Kemal Bey'in babası 1938'den sonra sürgün edilmiş saptamasını' onaylıyor ve 'Halası aileden 40 kişiyle birlikte götürülmüş' diyor, 'öldürüldüler mi' sorusunu 'evet' diye yanıtlıyor. 'Derin izler bırakıyor, öfkeleniyorsunuz' diyor.
***
Tarihi bir kalemde aklamak, bir kalemde karalamak zor, bir o kadar da anlamsız. Fakat Türkiye yeni bir döneme girdi. Bu yeni dönemi
Restorasyon dönemi diye adlandırıyorum. Dönemin en önemli özelliği Türkiye'nin yakın geçmişiyle yüzleşmesi, Türkiye'yi bugüne taşıtan
siyasal ve dolayısıyla
kültürel yapıyı yeniden değerlendirmesi.
Siyasal iktidarlar eliyle oluşturulmuş kültürel yapılar
toplumsal bir bilinç oluşturmayı hedefler. Bu bilinç
ideolojiktir ve toplumsal bir
endoktrinasyona dayanır. Doğallıkla tarih de o doğrultuda yazılır. Türkiye şimdi o dönemi aşıyor, giderek o tarih yazımını revize ediyor bu yeni dönemde. Bu kendiliğinden oluşmuyor. Arkasında bir siyasi hareket ve onu hazırlayan toplumsal şartlar var.
Söz konusu ettiğim dönem geçenlerde
Ferhat Kentel tarafından bir '
devrim' olarak nitelendirildi (
Taraf, 5 Kasım 2011). AK Parti'yi irdelediği bu çok önemli ve zengin yazısında Kentel devrim diye gördüğü oluşumu şu nedenlere bağlıyor: '
Bu hareket bir devri kapattı; Kemalist geleneksel yapının sınıfsal dengelerini altüst etti. 'Kutsallık' örtüsü altındaki 'devletin askeri aristokrasisini', 'laik ruhban sınıfını' ve onların sermaye gruplarıyla kurmuş olduğu hegemonik yapıyı yıktı. Bunu (...) arkasına toplumun geniş kesimlerinin 'özgürleşme', 'adam yerine konma' taleplerini alarak yaptı. Ve 'eski rejim'in vurucu gücü -Ergenekon'u- etkisiz bıraktı...' Kentel yazısının ileriki bölümlerinde AK Parti'ye eleştiriler de getiriyor.
***
Ben de eleştirilerimi daha sonraki yazılara bırakarak Kentel'in devrim dediği bu oluşumun özelliklerini şimdi kendimce belirteyim. Bu yeni dönemde hakim
devlet-toplum ilişkisi kırılmıştır.
Devlet-egemen bir modelden
toplum-egemen bir yapıya geçilmektedir. Bunun aracı
siyasettir. Daha önceki devlet-egemen dönem, ister
Tek Parti altında olsun isterse
çok parti, en geniş anlamda, bazı parantezler dışında,
apolitiktir. Düğüm noktası budur: siyasallaşan bir toplum ve bilinç var karşımızda.
Darbelerle büsbütün güçlendirilmek, 1982 Anayasası'yla kontrol altına alınmak istenen oydu:
askerdevlet bürokrasisinin kararıyla biçimlendirilen bir toplum. Şimdi bu anlayışın terk edildiği bir evreye geliyoruz. Hâlâ çok yol var ama güzergâhın, hiç değilse şimdilik, bu olduğunda kuşku yok.
***
Bir önceki dönemi bütün şartlarıyla, gene ister
CHP (ve Tek Parti) isterse
DP ve sonrasındaki sağ partiler yönetiminde bulunsun, hiç fark olmaksızın, hiç dışına çıkılmaksızın
Kemalist dönem diye adlandıralım; hatta
yanlış Kemalizmin dönemi diye. Kırılıp dökülen odur.
O dönemi savunan, o dönemin kurumlarıyla içli dışlı olan, Kemalizmi bir ideoloji olarak benimseyip savunan bugün sadece
CHP'dir. Şimdi CHP'nin yönetiminde bulunan Genel Başkanın 'profilini' yukarıda verdim. Kaldı ki,
Kemal Kılıçdaroğlu, muhterem eşleriyle teyze çocuklarıdır. Eşlerinin anlattığı 'hayat' onun da hayatıdır, hikâyesidir. Şimdi, bu CHP'nin şu
restorasyon döneminde, tıpkı
Varlık Vergisi gibi, Tek Parti idaresinin getirdiği
Dersim faciasını savunmasının, bırakın o münferit olayları, hepsinin hazırlayıcısı olan Tek Parti dönemini sahiplenmesinin, onun bugüne taşmış kurumlarını benimsemesinin anlamı var mı, olabilir mi? 'Bu' özellikleri taşıyan birisinin CHP Genel Başkanı olmasını nasıl açıklayacağız, neyle bağdaştıracağız? Bayan Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarını nasıl yorumlayacağız?
***
Toplum özgürleşiyor, CHP özgürleşmeyi düşünüyor mu?