Restorasyon dönemi-1
Geçen gün gazetelerde İshak Alaton'un bir açıklamasını okudum. Bu yaşlı ve bilge kişi, babasının çektiklerinden yola çıkarak Varlık Vergisi konusunu dile getiriyordu ve CHP'nin bu 'facia' konusunda 'özür dilemeyi düşünüp düşünmediğini' soruyordu. Söz konusu açıklamayı okuduktan bir sonraki gün de VV mağdurlarının trene doldurulup sürgüne gönderildikleri Haydarpaşa Garı'nda bu konuda bir toplantı düzenlendiğini öğrendim basından.
***
Alaton'un babasının VV faciası hakkında anlattıklarını daha önce bir TV programında izlemiştim.
Tepeden tırnağa CHP'li olan, Atatürk'e ve dolayısıyla Atatürkçü modernleşme dalgasına büyük saygı duyan, Şişli'de geceleri CHP'li gençlere Fransızca öğreten bu muhterem zat günün birinde VV faciasına muhatap olur.
Devlet, Alaton Babayı kolundan tuttuğu gibi vergiyi ödemedi diye bir trene koyar
Aşkale toplama kampına gönderir.
Döndüğünde tam bir enkazdır. Kendisini bir türlü toplayamaz. İshak Bey babasına niye düzelemediğini sorar ve müthiş bir cevap alır. 'Ben devlete haksızlık etmişsem mahkeme var, ceza var. Peki devlet bana haksızlık etmişse ne yapacağım?' Bu dehşete maruz kalmış 'bu' Alaton'un oğlu İshak daha sonra yıllar yılı çalıştı, sanayici oldu, devlete de vergisini ödedi.
Tek parti diktasının en karanlık yıllarında işlenmiş bir büyük hatadır VV. Ne olduğunu öğrenmek isteyenler dostum
Prof. Dr.
Ayhan Aktar'ın bu konudaki kitabına başvurabilirler.
Dönemin İstanbul Defterdarının bile dehşet içinde kaldığı bu vergi salma kararına göre azınlıklar hiçbir incelemeye tabi tutulmaksızın ve hiçbir neden yokken çok kısa bir sürede büyük miktarlarda vergi ödeyecek, ödeyemeyenler çeşitli toplama/çalışma kamplarına gönderilecekti. Üstelik, vergi salmaya karşı en temel hak olan itiraz etme, mahkemeye gitme imkânı ortadan kaldırılmıştı.
Herkes malını mülkünü yok pahasına sattı, buna rağmen biçilen vergi borcunu karşılayamadı.
Çalışma kamplarına gitti insanlar ve bir bölümü orada telef oldular.
***
Bu kararın arkasında
sermayeye el değiştirmek,
sermayeyi 'Türkleştirmek' düşüncesi vardı. ('
Sermayenin millileştirilmesi' denir, yanlıştır, maksat onu '
Türkleştirmek'ti.) Bu 'Türkleştirme' kararı dönemin iktidarının yani CHP'nin o sıralarda tam bir ırkçı yaklaşım içinde bulunmasından ve
Hitler'le arasını iyi tutmak istemesinden kaynaklanıyordu.
İsmet İnönü açıkça
Almanya yanlısı bir politika sürdürüyordu. Hem faşist ülkelerde uygulanan yöntemlerden etkileniyordu bizdeki devlet hem de ona yaranmak için bu tür adımları atıyordu.
Bütün bunlardan sonra gerçekten sorulacak sorudur, Alaton'un sorusu:
CHP özür dilemeyi düşünüyor mu?
***
Ben bu soruyu ve içerdiği muhakemeyi biraz daha genişletmek istiyorum.
Türkiye, daha sonra bir kaç yazıda ele alacağım bir şekilde, çok önemli bir dönüşüm geçiriyor. Ben buna
restorasyon dönemi diyorum. Son zamanlarda dilimize pelesenk olan
askeri vesayetin aşılması bakımından önemli adımlar atılıyor.
Demokratik bir anayasa için girişimlerde bulunuluyor. Kürt sorununun çözümü bakımından, bir adım öncesinde hükümet/devlet her konuyu görüşmeye hazırdı. Başbakan Atatürk'ü anma töreninde
1940'ları mahkûm eden bir konuşma yaptı ve bizatihi
Atatürk'ün tanımından hareket ederek
millet tanımını
kültürel bir zemine oturttu.
***
Bazıları bütün bunlara gözlerini, kulaklarını tıkamak ve yaşananları nerelerde üretildiği artık ortaya çıkmış
sivil otoriterlik gibi kavramlarla nitelendirmek istiyor. CHP de bu kervanın başını çekiyor. Öylelikle de tüm bu oluşumun dışında kalıyor, çağ dışına, demokrasi dışına düşüyor. Oysa bu evrede onun da ortaya çıkıp, sesini yükseltip, kendi tarihiyle yüzleşip, hesaplaşıp bir açıklama yapması gerekmez mi? CHP,
tek parti döneminin hatalarına saplanıp kalmak, onları savunmak zorunda mıdır? Bu restorasyon sürecinde niye yer almıyor CHP?
***
Evet, CHP özür dilemeyi düşünüyor mu?