Listeler açıklanınca isimlerden çok sistem ve yöntem üstünde düşünmek gerekirdi ama bakıyorum kimsenin o sulara yelken açtığı yok. Oysa o açıdan ele alınca söylenecek neler var neler.
Birincisi, istendiği kadar önseçim yapılsın (o da çok kısmi), istendiği kadar 'temayül yoklamasına' gidilsin, istendiği kadar partilerin yetkili kurullarında konuşulsun Türkiye'de MV aday listeleri ne yazık ki katılımcı ve demokratik bir biçimde hazırlanmıyor. Oysa öyle bir yöntemi uygulamak zor değil. Batı demokrasilerinde hiç mi hiç görülmeyen bizdeki model yerine uygulanan yöntem odur, bir partiye üye olan herkes gelip bir bölgede oy kullanır ve kendi temsilcilerini seçer. Parlamenter demokrasinin temeli olan temsil mekanizmasını işletmenin ve temsili yaygınlaştırmanın başka bir yolu olamaz.
Bu metodun bir başka erdemi siyasal katılımı en geniş paydada sağlamasıdır. Kendi oyuyla kendi temsilcisini seçmiş insan bir seçim döneminde 'mobilize' olmayıp da ne yapacak? Halbuki bizde daha şimdiden 'liste kırgınlıkları' başladı, istifalar, küskünlükler başını almış gidiyor. Daha beteri birçok adayın başvurusundan anlaşılıyor ki, siyaset Türkiye'de hâlâ bir 'çıkar kapısı' olarak görülmektedir. Temsille ilgisi olmayan yaklaşımların bunca benimsenmesinin altında yatan başlıca neden budur. Başka düzeylerdeki demokrasi arayışımızı partilerin içinde uygulamayışımızdan daha fazla hiçbir şey siyasal kültürümüzün dar, içe kapalı yapısını gösteremez.
Gelelim şimdi partilere. Bu yazıda CHP'yi ele alalım.
CHP bir bakıma doğru olanı yaptı. Türk siyasetinin 1993'ten beri çeşitli bataklıklara saplanmasının önde gelen amili olan Baykal ekibi tasfiye edildi. Bu sevindiricidir. Baykal da parlamento dışında kalsaydı siyaset hiçbir şey kaybetmeyecekti. Yalnız burada önemli bir sorun var. Yaşanan tasfiye CHP'nin bir siyasetten kopup değiştiğini mi gösteriyor yoksa bu sadece parti içi bir klik/hizip çatışmasının sonucu mudur? Öyle sanıyorum ki, cevap daha çok ikinci soruya dönüktür. Yani bir hizip temizliği yapılmıştır. Eskiden Baykal'la Sav liste yapıyordu, şimdi Kılıçdaroğlu'yla Tekin yapıyor. Ama Baykal'ın düşürülmesi başlı başına bir 'olay'dı. Henüz tamamlandığını sanmıyorum, perde arkası da henüz aydınlanmamıştır. O nedenle bu gidişin ne olduğunu hep birlikte göreceğiz.
Ikincisi ve daha vahimi mevcut listeleşmenin haydi 'Ergenekon sanıklarını' demeyeyim de çok tartışmalı insanları bünyesine katmıştır. Kamuoyunun tüylerini ürperten bu isimler değil onların CHP ile özdeşleştirilmesidir. O isimlerin ne sosyal demokrasiyle ne solla ne de demokrasiyle ilgisi, ilişkisi olmuştur bugüne dek. Dolayısıyla işin bu yanı vahim bir oluşumdur. CHP böylece yerini sadece belli etmekle kalmamış, rengini de alabildiğine koyultmuştur.
Üçüncüsü, CHP, bu stratejiyle merkez sağın da oylarını alan AK Parti karşısında 'geniş cephe' yapan bir parti kimliği kazanıyor. Fakat bunu yaparken tırpanı sola vuruyor, sosyal demokrasiye vuruyor. Her şeyi düşünürdüm ama mesela sosyal demokratlığı CHP'nin çok ötesine geçen, geçmiş bir Ercan Karakaş'ın liste dışı bırakılacağına aklım ermezdi. Haberal var o yok... Aynı şekilde neden CHP, şimdi BDP listelerinden güle oynaya aday olan sol isimleri kendi bünyesine çekmek istemedi? Bu sorunun yanıtı CHP'nin merkez sağla bütünleşme, fincancı katırlarını ürkütmeme çabasındadır. CHP sosyal demokrasiyle değil Türkiye'deki hakim merkez sağ siyasetle meşguldür. Bunu, belki daha pastelleşen tonlarda ama gene de 28 Şubat sonrasının tezleri üstünden yapmayı benimsemiştir.
Oysa bu eski ve denenmiş bir yöntemdir ve çoğu zaman yarardan çok zarar getirdiği kanıtlanmıştır. Birleşik cepheler dünyanın gelişmiş demokrasilerinde de Türkiye'de de kabul görmeyen oluşumlardır. Zorlamalardır. Özel dönemlere tekabül ederler ve verimleri çok farklı koşullara bağlıdır. Oysa Türkiye şimdi o noktada bulunmuyor. Kaldı ki, bu yöntem işlerse Türkiye çok keskin bir bölünmeye gidecektir. CHP'nin asıl arayışı odur. Daha önce üstünde çok konuşulan sahiller-iç bölgeler ayrımı bu politikayla çok keskinleşecektir. Şimdilik...