Sonuç mudur başlangıç mıdır bilmiyorum ama şu anda Türkiye dünyada en çok izlenen ülkelerden birisi. Önceki gün akşam New York'un efsanevi otellerinden Waldorf= Astoria'da (aradaki = işareti yanlışlık değil, öyle kullanılıyor ve bir öyküsü var) yapılan Balkan Ülkeleri toplantısı bunun canlı kanıtı gibiydi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül toplantının "anahtar" konuşmacısıydı ama diğer başkanların kendisine gösterdiği ilgi Türkiye'nin yeni pozisyonunu ve rolünü yerli yerine oturtuyordu. Nitekim, 23 Eylül tarihli New York Times' ta çıkan yazıda Gül, bu ilginin kendisine değil Türkiye'ye gösterildiğini belirtiyor.
New York Times'ta Mark Lander imzasıyla yayınlanan yazı bir hayli ilginç. Yazı, Türkiye'nin BM platformunu İran'la olan ilişkisini açıklamak ve Müslüman ülkeler arasındaki liderliğini vurgulamak için kullandığını yazıyor. Türkiye bu yazıda "ihtiraslı ülke" olarak tanımlanıyor. Buradaki "ambitious" sözcüğü ihtiras/muhteris olarak çevirilince daha sorunlu bir anlam yükleniyor ama bu kelime İngilizcede "tutkulu, atak" falan gibi yan anlamlara da sahip ve gündelik dilde bütünüyle olumlu, yapıcı bir içerik taşıyor.
Yazı, sözü dönüp dolaşıp sözü İsrail'le Türkiye arasındaki ilişkiye getiriyor. Güya İsrailli yetkililer Türkiye'den Gül'le Peres'i görüştürmek için randevu istemiş ama bunu koparamadıkları gibi Türkiye, İsrail Cumhurbaşkanı'nın özür dilemesini şart koşmuş. Daha önce de Gül'den aktararak belirttiğim gibi Türk kesimi görüşme talebinin gelmediğini, bunun söz konusu bile olmadığını açıkladı. Ama Gül, o açıklamasında "ortada bir durum var" diyerek konuya dönük hassasiyeti de dile getirmişti. Ölülerin ve kanın ortada durduğu bir koşulda... Derken BM İnsan Hakları Komisyonu'nun Mavi Marmara olayıyla ilgili Araştırma Komisyonu Raporu yayımlandı.
Rapor herkese açık. Christian Science Monitor konuya derhal ilgi gösterip raporu özetledi. Tom Peter' in yazısında raporun tamamına link veriliyor. Rapor, Türkiye'nin görüşünü neredeyse bire bir doğruluyor. Raporun neler söylediğini özetleyelim:
İsrailli komandolar savaş suçu işlemiştir.
Orantısız güç kullanmıştır.
Kabul edilmez vahşet (brutality) düzeyi...
İradi (bilerek, isteyerek, taammüden) cinayet (willful killing)...
İşkence veya insanlık dışı muamele uygulanmıştır.
İradi olarak acı çektirme veya ileri seviyede beden ve sağlık yaralamaları...
Bütün bunlar Türkiye'nin bugüne kadar sürdürdüğü iddialar. Rapor onları aynen doğruluyor. İsrail tarafı vakit geçirmeden raporun "yanlı" olduğunu beyan etti. Doğal. Ama İsrail'in bu tepkisi güneşi balçıkla sıvamaya benziyor.
Bu meyanda ikinci iddia Türkiye'nin İran'la olan "ilişkileri". Bu bir sır değil. Yukarıda bahsettiğimiz yazıda Gül'ün bu konudaki demeci açık bir biçimde yer alıyor. Gül, BM kararlarına bağlı kalacağını ama yaptırımların Türkiye-İran arasındaki ticaret hacmini daraltmasına izin vermeyeceklerini söylüyor. Gül aynı şekilde İran'la olan tüm banka muamelelerinin durdurulması, askıya alınması kararının Türkiye'ye karşı bir haksızlık olduğunu da dile getiriyor. Bu konuda Amerika'nın Türkiye'ye ısrarı ve örtülü veya açık tehdidi de yazıda yer alıyor.
Fakat Türkiye'nin pozisyonu açık: Gül, Türkiye'nin nükleer silahlı bir İran görmek istemediğini belirtiyor. Bunu çeşitli konuşmalarda da belirtti Cumhurbaşkanı. Böyle bir koşulun gerek bölge, gerekse Türkiye için sorunlu olacağını ısrarla vurguluyor ve bu konuda Türkiye'nin öne sürdüğü görüşlerin kesinlikle Amerikan politikalarıyla zıtlaşmak anlamına gelmediğini belirtiyor. Öte yandan Dışişleri Bakanlığı'nın üst düzey yetkilileri İsrail'le ilişkilerin bozulmasını Türkiye'nin asla istemeyeceğini defalarca belirtti.
Gül, Balkan ülkeleriyle yapılan toplantıdaki konuşmasında bu ülkelerin NATO ve AB'ye tam üyeliğini savundu. Böyle bir durumun, bölgeyle iş yapan çok önemli bir işadamının belirttiği gibi "şehir devletlerden" oluşmuş o coğrafyada "abi" konumundaki Türkiye'nin elini daha da güçlendireceği açık. Hatta aynı işadamı zaman içinde bu ülkelerin de diğer OD ülkelerinin de Türkiye ile bir "konsorsiyum" oluşturacağını bir tasavvur veya tahayyül olarak ortaya koydu. Hangisi olursa olsun bölgelerin derinliklerine nüfuz ettikçe Türklerin neler düşündükleri ve nasıl bir gelecek tasarladıkları bu yaklaşımdan anlaşılabiliyor.
Biz de yazımızı NY Times yazısına yansımış bir anekdotla tamamlayalım. Gül bir liderin kendisine "Avrupa'nın hasta adamıyken Türkiye şimdi bölgenin tek sağlıklı adamı haline geldi" dediğini belirtiyor. Kimileri "yeni Osmanlılık" deyip işi bambaşka bir mecraya dökmek istese de gerçek bu.