Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Kan içinde bir portakal...

Öyle anlaşılıyor ki iki 20. yüzyıl var. Birincisi 1900'lerde başlayıp kalın ve ağır bir faşizmi siyasal bir ideoloji olarak ağır ağır biçimlendiren ve onu nihayet 1930'larda sistemli bir devlet idaresine dönüştüren 20. yüzyıl. Diğeri onunla iç içe geçmiş, 1917'de kendisini en net biçimde ifade etmiş, sonra Rusya'da başlayan bu eylemi Çin'e taşımış sosyalist 20. yüzyıl.
1959'dan itibaren bu ikinci 20. yüzyıl daha özgürlükçü, daha insancıl, daha güler yüzlü bir modelle birleştirilmeye çalışılmışsa da olmamış, yapamamış ve nihayet 1989'da paldır küldür devrilip gitmiş. Yerine o tarihte başlayan başka ve bana göre faşizmin bir çeşidi olan yeni bir yönetim neo-con adı altında gelmiş. (Daha ılımlısı neo-liberalizm...) Hazin olanı Rusya-Çin-Küba örneklerinin özlerindeki bütün özgürlük, barış, demokrasi, insancıllık iddialarına rağmen bu vaatlerinden hiçbirini yeterince gerçekleştirememiş olması. Yapılabilseydi, başarılabilseydi, dünya bugün bambaşka bir yer olacaktı. Belki Halikarnas Balıkçısı'nın dediği gibi masmavi bir portakal.
Olmadı. Kan içinde bir portakala dönüştü. Olmadığı gibi insanlık geçmiş yüzyılı kan ve gözyaşıyla terk etti. Avrupa'nın ortasında, Viyana'ya bir atımlık mesafede, eski bir coğrafyada insanlar toplu katliamlara maruz bırakıldı. Şimdi Erdoğan'ın ziyaret ettiği Srebrenica'da 15 Temmuz 1995'te 8000 Müslüman katledildi. Sırp Cumhuriyeti Ordusu mensubu "akrepler" Bosna Hersek Ordusu'nu alt ederken sadece bu cinayetle yetinmedi. Mladiç'in, Karaçiç'in ölüm makineleri 25-30 bin insanı etnik temizlik adına/uğruna/için yok etti. 1993'te bölgeye yerleştirilen BM Koruma Kuvvetleri olaylara sadece seyirci kaldı. Nihayet NATO olaya müdahale etmeye karar verdiğinde olanlar olmuştu.
Ardından gelen Daytona Barış Antlaşması'nın hangi koşullarda, nasıl cereyan ettiğini merak edenler bu işi kotaran Richard Holbrook'un Bir Savaşı Bitirmek (To End a War) isimli kitabını okuyabilir.
Çözüm denen şeyler Avrupa'nın ortasında, Viyana'ya bir atımlık yerde topu topu 10 günde yaşanan bu soykırımı ortadan kaldırmaz. Orası öyle olmasına öyle de nedir bu işin arkasında yer alan diye sorulursa durum daha da vahimleşir.
Niye vahimleştiğini anlamak için bir soruyu hatırlatarak başlayalım. Başbakan Erdoğan Mavi Marmara gemisine yapılan saldırıda öldürülenlerin haklarını ABD'nin aramamasını, sorgulamamasını görünce "Türk oldukları için mi" diye soruyor. İşte bu sorunun vahametidir, dehşetidir bana Srebrenica katliamına dünyanın göz ve kulak tıkamasının ardındaki nedenin "Müslümanlık" olduğunu düşündürten.
Avrupa'nın ortasında, Osmanlı'nın yakın diyarı Balkanlar'da yapayalnız kalmış, bir avuç insanın kadın, kız, bebek, çocuk, yaşlı denmeden yok edilmesini onların Müslümanlığından başka açıklayacak hiçbir şey yok. Avrupa göz yumduysa olaylara, olaylar başlamadan önce Potokari'de her şeyin bağıra çağıra geldiğini göre göre insanlık iflas ettiyse başka ne gösterilebilir gerekçe olarak? Gene Holbrook'un anılarında İzzetbegoviç, dünyada en çok güvendiği devlet adamının Demirel olduğunu söylüyorsa bu boşuna mıdır?
20. yüzyıl böyle bitti. Utanca batmış bir kan gölü içinde. Bu işin arkasında dünyaya soykırımı öğretmiş olan, St Bartholemew katliamından gelen Avrupa bilinci vardı. Modernitenin sistemleştirdiği Faşizm vardı. Ama orada kalmadı. Kalmayacaktı da.
Avrupa'nın faşizmle bitmez tükenmez dansı o günden sonra kendisine yeni bir 'düşman' icat etmekte gecikmedi. O düşman İslam ve Müslümanlık oldu ve Clinton dönemi kapanırken Bush bu iki kavramı yeni ve kirli başka savaşların gerekçesi haline getirmişti bile. Karaçiç'in kendisi belki mahkemede yargılanıyor ama doktrini, ruhu Amerikan yönetiminde dünyaya savaş üstüne savaş açtı.
En ürpertici soruyu ise sona sakladım: 21. yüzyıl kim, 20. yüzyılın çocuğu mu?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA