AYM'nin açıkladığı kararın üstünde söylenebileceklerin tamamı çok dağınık bir biçimde ve biraz da mahalle kahvesi konuşmaları tarzında olsa dahi dile getirildi, getiriliyor. Onlara eklenecek fazla bir şey yok. Türkiye meseleleri müthiş bir kutuplaşmayla ele aldığı için kimse verilen hiçbir karardan memnun olmuyor. Ben de gayrı memnunlar arasındayım. Temel görüşümün ne olduğunu bu köşedeki yazıları okuyanlar bilir. Anayasa kuramı açısından AYM'nin içerik denetimi yapmaması gerekir. Oysa AYM bir yolunu bulup, toplumda oluşan baskıları dikkate alarak öyle yapmıyormuş şeklinde davranıp gene de içerik denetimine giriyor. Bunun nedenlerini artık sağır sultan bile biliyor. O yüzden bunu bir kenara bırakalım.
Ben başka bir konunun üstünde durmak istiyorum. Kimsenin değinmediği ve dikkat etmediği bizim tarihimizi çok yakından ilgilendiren bir konudur o da: demokratikleşme ve AYM tarihi.
1960'ların sonu 70'lerin başında AYM tarihi bir kararıyla o dönemde 1961 Anayasası'nın komünizme kapalı olduğunu belirtiyor ve bunu TCK'nın o tarihlerde çok etkili 141-142. maddelerine atıfla ifade ediyordu. Bir başka kararında da genel olarak 'izm'lere kapalı olduğunu vurgulayarak, sosyalizmin bir devlet sistemi olarak anayasada vazedilmediğine dikkat çekiyordu.
Oysa o tarihlerde toplumda sol görüşler bakımından çok önemli bir hareketlilik vardı. AYM belirttiği görüşüyle toplumun bu yöndeki gelişimine çok önemli bir ket vuruyor, doğrudan yargıyı ne yönde karar vermesi gerektiği bakımından yönlendiriyor, hatta toplumla yargı, toplumla anayasa arasında bir gerilim meydana getiriyordu.
Uzun sözün kısası AYM kurulduğu günden beri devlet-toplum ikileminde ağırlığını daima devletten yana koymuştur. Bu devlet bürokrasisidir. Kim ne derse desin bir noktadan sonra da yargı bürokrasisidir.
Unutmayalım ki, o özgürlükçü olduğu söylenen ve tam bir kafa karışıklığının ürünü olan 1961 Anayasası bile egemenliğin "kurumlar" aracılığıyla kullanılacağını belirterek kendisini parlamentoyla eşit görüyordu.
Bugünkü anayasa tartışmalarının arkasında böyle bir gelenek vardır ve sadece madem ki mahkeme var, bir temel hukuk kuralı olarak verdiği hüküm aynen kabul edilmelidir, uygulanmalıdır yaklaşımı da bu geleneğin değirmenine su taşımaktan öteye gitmez. Bu bir.
İkincisi, asıl söylemek istediğim şeydir ve şudur: Tüm bu kısıtlamalara karşın Türkiye'de demokrasi kervanı yürüyor. Toplumsal bilinç her geçen gün biraz daha artıyor. Bu Tanzimat'tan beri geçerli olan durumdur. Suyu tersine akıtmaya askeri darbelerin bile gücü yetmemiştir. Bu defa da öyle olacak. 1970'lerde AYM'ye direnenler, ondan yana olanlar ile bugün direnenler ve yana olanların karşılaştırılması bile neyin ne olduğunu yeterince göstermektedir.
Şimdi düşünün: bir yanda (unutun içerik konularını bir an için) özgürlüklerin geliştirilmesini, anayasal hakların toplumsal bilinç lehine kullanılmasını isteyenler var, diğer tarafta onu sınırlandırmak, kısıtlamak isteyenler...
Başardıklarını sanırlar ama olmaz, aslanı kimse kediye boğduramamıştır.