Türkiye'deki siyaseti açıklamak için benim kendime göre tezlerim vardır.
Bunlardan biri büyük iktidar kaymalarını değerlendirmekte kullandığımdır. O kavrama taşıyıcı koalisyon diyorum. Şimdi açıklayayım.
Siyaset sınıfsal bir şeydir ve çıkar ilişkilerine dayanır. Her sınıf siyaset yolundan kendi elini ve kazançlarını çoğaltmak, en üst düzeye çıkarmak ister. Marks bunu bize öğreteli çok oluyor. Dolayısıyla her iktidar bir sınıfa dayanır.
Ama her siyaset bir koalisyon kurma sanatıdır. Sınıfsal da olsa hele demokratik bir düzenden söz ediyorsak "dediğim dedik" bir anlayışla siyaset yapılmaz. Her iktidar ve onu hazırlayan sınıf şöyle veya böyle diğerleriyle iyi kötü bir uzlaşma arar. O münferit ve içe dönük koalisyona kurucu koalisyon diyorum.
Fakat tarihte bazı anlar vardır ki, toplumda farklı çıkarlar farklı sınıflar ve onların temsilcileri tarafından savunulur. O birbirinden farklı kesimler gelir bir partinin, bir siyasal örgütün etrafında birleşir. İşte ona da taşıyıcı koalisyon diyorum.
Örnek, 1950'de, 1965'te, 1983'te ve 2002/7'de ortaya çıkan büyük iktidar bloklarıdır.
DP, AP, ANAP, AK Parti özleri itibariyle belirgin sınıflara dayanır. Ama tarihin dönüm noktaları olan bu tarihlerde toplumdaki farklı sınıflar çok farklı beklentilerini bir araya getirerek bu partilerin etrafında bileşmiştir. 1950'de aydınlar, liberalizm yanlıları, köylüler, mütegallibe, taşra ve büyük şehir burjuvazisi, yerine göre solcular bu partinin etrafında toplanmıştır. Ortaya büyük bir iktidar kayması çıkmıştır. Benzeri bir durum 1983'te ve daha da çarpıcı bir biçimde 2007'de meydana gelmiştir.
Bu partiler son kertede merkez partisidir. Merkez partisi olmak siyaset bilimi teorilerine göre o kadar makbul bir şey değildir. Aynı şekilde kitle partilerinin de çeşitli sorun ve kısıtlamaları vardır. Ama ne yapalım ki, belirttiğim durum bir gerçektir ve Türkiye'de büyük toplumsal dönüşüm bu partiler tarafından bu dönemlerde gerçekleştirilmiştir.
Dikkat edilirse bu dönem ve organizasyonların hep siyasal olduğu görülür. Oysa kendisi de bir büyük koalisyona dayanan Kemalist hareket kısa bir süre sonra kendisini kendi dışındaki unsurlara kapayarak, onları dışlayarak kendisini taşıyacak bir sınıf ve bürokrasi inşa etmek istemiştir. Giderek de diktatoryal bir özellik kazanmıştır. Bu, merkez ve kitle partilerini bekleyen büyük bürokratizasyon tehlikesidir.
Yeniden bugüne dönecek olursak ortada çok ilginç bir durumun bulunduğunu görmek ve söylemek gerekiyor. AK Parti 2007'de büyük bir koalisyonu kendi etrafında oluşturmayı başardı. Aradan geçen dönemde attığı adımlarla ve hele son dönemdeki girişimleriyle o koalisyon unsurlarının taleplerini, taleplerinden öte beklentilerini karşılamayı sürdürüyor. Elbette sınıfsal kısıtlamaları var. Elbette AB gibi konularda duraklama ve tereddütler yaşıyor. Elbette birçok farklı alanda daha farklı davranmak zorunda. Ama bilhassa demokratikleşme konusunda çok önemli adımlar atılıyor.
Böyle bir dönem yeni koalisyonlar kurmak bakımından veya kurulu koalisyonu sürdürmek bakımından önemlidir. Koalisyon demek tarafların görüş ve düşüncelerinden vazgeçmesi değildir. Çıkarlarını birleştirmesidir. O dönemi ve iktidar olanağını bir sıçrama tahtası olarak kullanarak kendisini pekiştirmesidir. Bir geçiş dönemini en verimli bir biçimde kullanmasıdır. Bu AK Parti için de geçerlidir ve bugünkü demokratikleşmenin daha ileri bir çizgiye taşınabilmesi, gerilememesi için bu koalisyonun pekiştirilmesi zorunludur. Bu noktadan sonra yaşanacak bir duraklama büyük zincirleme kazalara yol açmak olur. Bütün taraflara duyurulur.