Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Türkiye'nin devlet sorunu

Türkiye bölünüyor mu-2

Türkiye'nin bir devlet sorunu var ve bu sorun 1839'dan beri devam ediyor. Temel çelişkimiz bizde modernleşmeyi şu veya bu model, şu veya bu kompozisyon içinde devletin sağlaması. Modernleşmemizin temel amacının devleti kurtarmak ve onu selamete eriştirmek olduğu hatırlanırsa bu devlet modelinin niye bu kadar ağır, güçlü ve hacimli olduğu anlaşılabilir. Modernleşmeyi ne kadar kurabildiysek, gerçekleştirebildiysek o ölçüde devleti güçlendirdik.
Bu çok benimsediğimiz Batı tipi modernleşmeyle aramızdaki en temel paradokstu. Batı modernleşmeden akıl ve plan temeline oturmuş, "modernleşmiş" toplumun sınırladığı bir devlet anlarken biz güçlenmiş, toplumu geriye itmiş, kendi iktidarını sınırlı bir bürokrasi ve onunla bütünleşmiş bir seçkinler grubuyla paylaşan devleti anladık.
Sonra bugüne geldik.
Bugün karşımızda çok farklı bir model duruyor. Bu model yeni bir demokrasi anlayışından kaynaklanıyor. Söz konusu yeni demokrasi, devleti ve onun makro planda verdiği kararları kale almayan, mikro düzeyde alınmış, hatta devleti hiç süreçlere dahil etmeyen, gücünü hukuk ötesi bir ahlak anlayışından alan bir yapı.
Şunu kabul edelim ki, ulus devlet bizde iddia edildiği gibi bitmedi. Ama bizde savunulduğu gibi tek bir etnik grubun diğer kimlikleri yok saydığı, kendi hegemonyasını diğerleri pahasına kurduğu, sivil alanı daralttıkça daraltan, çoğulculuğu hiçe sayan, insan haklarını, hukukun üstünlüğünü kendi bekası için görmezden gelen bir ulus devlet de artık kalmadı.
Çarşamba günkü yazımda öne sürdüğüm gibi Türkiye'nin zorluğu bu çoğulcu demokrasiyi ulus devlet sonrası bir karmaşa düzeninde üretmek zorunda kalması. Burada karşımıza şöyle bir çelişki çıkıyor: sanılıyor ki, bu ortam demokrasinin gelişmesini engelleyecektir. Daha doğrusu devleti yıkacaktır, toplumu bölecektir. O nedenle devleti biraz daha güçlendirene kadar bu düzeni yok edelim. Hayır, bu tepeden tırnağa yanlıştır. Sadece bizim klasik "devlet bekası" refleksimizi yansıtır.
Tam tersine, bu düzenin karmaşası, eğer şikâyet edenler varsa söyleyelim, ancak demokrasi güçlendirilirse, daha açıkçası bu karmaşa eğer demokrasiyi güçlendirmek için bir araç olarak kullanılırsa Türkiye içinde yaşadığı sorunsal ortamı daha kolay atlatacaktır.
Şunu da kabul etmek gerekiyor: Türkiye, benim toplum sonrası topluluklar düzeni dediğim bir düzenle karşı karşıya bugün. Oysa bizim modernleşmemiz cemaatçi bir yapıyı öngörüyordu. Devletin biçtiği model oydu. Homojen, üniform birbirine sıkı sıkıya bağlı insanlardan mürekkep bir toplum. Bu makrolojiler (büyük ölçekler) döneminin toplumuydu. 19. yüzyılda başlamıştı, ulus devleti kurmuştur ve kabaca 1980'lere kadar giderek azalan bir güçle gelmişti.
Oysa bilhassa 1990'larda yeni bir düzen ortaya çıktı. Artık büyük harfle yazılan hiçbir kavramın anlamı yoktu. 1968'den başlayarak bireyin/kişinin kendi mikro dünyasında, kişisel hazzından başlayarak önemsediği her şey makro iktidarların onun için tarif ettiklerinden çok daha önemliydi. Böylece mikrolojiler (küçük ölçekler) çağına girildi. Dolayısıyla makro devletin, iktisadın, kimliğin, hatta bilimin ve bilginin önemi zayıfladı.
Bu yeni dönemde devletin regülatör/düzenleyici olarak anlamı ve önemi bile sınırlıydı. Goldfarb'ın kitabına başlık yaptığı muhteşem kavramla söylersek, küçük şeylerin siyaseti (the politics of small things) büyük siyasetlerin çok önündeydi. Küçük aidiyetler bu nedenle öne çıkabildi. Gaylerin, feministlerin, Alevilerin, Kürtlerin birer (bırakın artık şu "azınlık" lafını) "mikro" kimlik olarak kendileri için ifade ettiği anlam devlet için ifade ettiklerinden, bu mikrolojilerin bir araya gelerek oluşturdukları topluluklar toplumdan, çok daha önemliydi.
Çok sevinmek gereken bir durum var: toplum şu belirttiğim anlayış ve mekanizma içinde hareket ediyor. Toplum topluluklara, makrolojiler mikrolojilere bölünüyor. Ama devlet bu dönüşüme bürokrasisiyle direniyor. Bunu aşmak/engellemek için devlet 'Türkiye bölünüyor' sloganını üretiyor.
Bölünüyorsa Türkiye, böyle bölünüyor!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA