Basına mülakat veren emekli generallerin hemen tümü 1983 sonrasında
Kürt-Güneydoğu-PKK politikasındaki uygulamaları "Hata" olarak nitelendirdi. Bu yazıda "Hata" nitelendirmesini neyin meydana getirdiğini ele alayım istedim.
1980'ler Soğuk Savaş ve Kürtler
Kürt-PKK sorunu 1983'te başladı. Doğu Bloku'nu bir bütün olarak çökertecek sivil oluşumlar Polonya'da ortaya çıkıyordu ama dünya henüz Soğuk Savaş içindeydi. 1980'de Reagan'ın işbaşına gelmesi, "Yeniden güçlü Amerika" sloganına sarılması, milliyetçiliğe dayalı Yeni Sağ politikaları uygulamaya koymasıyla savaşın son dönemine girilmişti. Dünya bloklara bölünmüştü.
Kutuplu dünyada 1648'de oluşturulan Westfalya Anlaşması geçerliydi. Uluslararası politika dost ve düşman devletler kavramı etrafında yapılıyordu. "Yumuşama", "birlikte yaşama" gibi politikalar vardı ama çok yetersizdi. Her devlet "ulus" devletti. Ulus devlet 19. yüzyılda biçimlendirilmişti ve homojen toplum ve egemen etnik unsur anlayışına dayanıyordu. Toplumların kendi içlerindeki farklılıklara dahi tahammül sınırlıydı.
Tam da böyle bir dönemde Türkiye Kürt olgusuyla burun buruna geldi ve çarpıştı. İki tarafa da Soğuk Savaş'ın militer ve bastırmacı duygusu hakimdi. İki taraf da askeri unsurları kullanıyordu. Bir Soğuk Savaş döneminde devletin Kürtlerin öne sürdüğü talepleri kabul etmesi olanaksızdı. O dönemde Kürtler de ne istediklerini yeterince bilmiyordu. Sonuç 1990'lara kadar devam eden Soğuk Savaş şartlarına göre sürdürülen bir savaş oldu.
90'lar demokratikleşme ve Kürtler
Bu oluşum 1989'da sona erdi. Berlin Duvarı çöktü, Soğuk Savaş bitti ve yeni bir demokrasi anlayışı hakim oldu . Toplumlar kendi içlerindeki farklılıklara tahammül etmeyi, çokkültürlü bir model içinde yaşamanın yollarını aramaya koyuldu. Ulus devlet tabii ki bitmemiş ama önemli bir dönüşüm geçirmişti. Ulus devletin önceliklerine belli noktalarda dikkat edilecek ama artık belli esneklikler de sağlanacaktı.
Dünya bu esneklikleri kimlik-farktanıma politikalarıyla yaratmaya çalıştı. Müthiş bir hoşgörü ve umut üretti. İnsanlık demokrasiyi yenileme, geliştirme olanaklarını aramaya koyuldu. Kürtlerin taleplerini, silahlı faaliyetin yanı sıra, dile getirmesi bu dönemdedir. Öte yandan Türkiye de ortaya çıkan yeni modelden ilham almıştı. Demirel bu ruh durumu içinde "Kürt realitesini tanıyoruz" dedi.
'Hatanın' bamteli
Ne var ki, Türkiye'de hakim olan militer ve sivil yapılar arasındaki çelişki sorunu yeterince kavramadı. 1993'ten itibaren çözümü daha çok sivilleşme, daha çok demokrasi içinde değil, tam tersine dozu gitgide artırılan bir militarist model içinde aradı. Dünyadaki gelişmelerin tersine hareket etti. İşte generallerin şimdi "Hataydı" diye nitelendirdiği oluşum bu döneme denk gelir. 1980'lerde de olan biten belki yanlıştı ama kabul edilebilirdi. 1993'ten başlayarak şiddetlendirilen bir askeri çözümse hem yetersiz hem de vahimdi. Şimdi zaman bu yetersizliği ortaya çıkarıyor. Bu yetersizlik Kürtler için de geçerlidir. 1991 parlamentosunun açılışındaki hamle onların da gerçeği kavrayamamasının somut göstergesidir. Ondan sonraki sorunlar işte bu iklimin eseridir.
Kısacası, Türkiye 1990'ların gerçeğini kavrayamadı. Soğuk Savaş sonrası, demokratikleşmenin geliştiği bir dönemde Soğuk Savaş kurallarını uyguladı. Emekli generallerin "Hata" dediği bu gerçeğin ifşasıdır.