Erdoğan'la Bush arasındaki görüşmeyi daha çok yazacağız. O bakımdan ben bugün o görüşmeye de zemin hazırlayan farklı bir konuyu ele almak istiyorum. Türkiye, Ortadoğu'da ilginç bir dış politika sürecine girdi. Geçen hafta yapılan görüşmelerde ABD Dışişleri Bakanı Rice'la, İran Dışişleri Bakanı birlikte bulundular. Bu hafta sonu İsrail ve Filistin devlet başkanları Türkiye'ye gelecek. Bu durum eski bir tabirle söylemek gerekirse, 'çok yönlü dış politika' uygulaması mı yoksa Türkiye yeni bir 'blok' mu oluşturuyor?
'Çok yönlü siyaset' mi?
Bu sorunun yanıtı çok önemli. 2002-2007 döneminde kökenini 'stratejik derinlik' anlayışının oluşturduğu dış politka bizi Hamas lideri Halid Meşal'le görüşmeye zorlamıştı . Bu ziyaret Türkiye'nin ABD ile 1 Mart tezkeresinin bozduğu ilişkilerini daha da zorlamıştı. ABD'de ve Batıda AKP'nin Türkiye'yi Batı'dan koparıp daha İslamcı bir çizgiye oturttuğu düşünülmüştü. İsrail lobisinin bu yaklaşımı hiç affetmediği, Ermeni Tasarısı'na destek verince anlaşıldı. İkincisi, İran'la sürdürülen görüşmeler de gene ABD'yi irkiltmiş, bir kez daha Türkiye'nin ABD zıttı bir dış politika izlediği varsaymalarına yol açmıştı. Şimdi ne oluyor?
Türkiye'ye dönen ibre
Bu sorunun yanıtını açık açık bilmiyoruz. Ama, Türkiye'nin gösterdiği nispeten kararlı tutumun bir ölçüde etkili olduğu, ABD'nin Türkiye'yi yapacaklarından caydırmak için çalıştığı ve bölgede yeniden inisiyatif kazandığı anlaşılıyor. Bu demektir ki, öteden beri gündeme getirilen bir soru yanıtını bulacak ve ABD, eğer sağlıklı ilişkiler sürdürülürse, bölgede Türkiye'ye karşı bir 'üs' ve kuvvet olarak gördüğü Kürtlere karşı yeniden Türkiye'yi desteklemeye başlayacaktır . Fakat...
Yeni ödünler beklemek...
Söz konusu politikanın bir çırpıda sonuçlanması o derecede kolay değil.
Çünkü bu politika kendini çok güçlü bir pozisyonda hisseden ve radikal dış politikadan bir an dahi vazgeçmeyen ABD'nin Türkiye'den yeni ödünler istemesine yol açacaktır. O ödünlerin, Türkiye'nin, baştan beri dışında kaldığı Ortadoğu bataklığına girmesini öngördüğü gün gibi aşikar. Yani Türkiye Irak bataklığına girecek, İran'la ilişkilerini kısıtlayıp, ABD'nin istediği çizgiye çekecek, Suriye ile arasına mesafe koyacaktır. Kırılma noktasını da bu politika oluşturacaktır. Şöyle...
Yeni denge-yeni blok mu?..
Kutuplu, Soğuk Savaş dünyasında Türkiye bloklar arasındaki dengeyi gözeterek sorunu çözüyordu. İsmet Paşa'nın hayatındaki en büyük dikkatin büyük güçlerin anlaşmamasına dönük olduğunu her kaynak yazıyor. Oysa bugün bırakalım Soğuk Savaş'ı, Soğuk Savaş Sonrası dönem dahi bitti. Ortada kaypak, kırılgan ama hala tek kutuplu, hegemonyaya dayalı bir dünya var. Dolayısıyla yeni politika dediğim şeyin anlamı şimdi her zamankinden daha fazla şudur: Türkiye ABD ile tam bir işbirliğine mi gidecek, yoksa yeni bir blok ve bölge siyaseti mi oluşturacak?
Amerika'nın dünya hegemonyası oluşturduğu ve Ortadoğu'yu bu iş için üs seçtiği bir dönemde 'yeni bölge siyaseti' demek zor mu zor. Üstelik, böyle bir yanıt dış politikadan önce iç politikayı etkiler. Üç, bugünkü hükümet yapı, yöntem ve anlayışı böyle bir dış politika cambazlığına el verir mi, doğrusu asıl soru budur.