Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ŞELALE KADAK

Baksı Müzesi aydınlığa açılan kapı!

Hiçliğin ortasında müze olur mu? Kim böylesine çılgın bir fikirle yola çıkar? Etrafı dağlarla kaplı bir vadide yerleşim yeri o kadar azken bir köyün müzesi var Anadolu'da. O köyün çocukları şu anda bu müzede resim, heykel yapıyor. Sanatla iç içe günler geçiriyor. İçlerinden bir Dali, bir Picasso, bir Burhan Doğançay, bir Ömer Uluç, bir Hüsamettin Koçan çıkmayacağını nerden bilebiliriz? Yazarken kendime bile fantastik geldi ama aynen böyle. Gidip gözlerimle gördüm ve o günden beri de bir daha, bir daha gitmek için sabırsızlanıyorum.
Türkiye'nin en küçük, en çok göç veren ili Bayburt'un adını Baksı Müzesi ile artık çok daha fazla duyacağımıza eminim. Sanatçı Prof. Dr. Hüsamettin Koçan'ın doğduğu köyde büyük mücadeleler, kişisel gayretlerle kurduğu müze bu yıl Avrupa Parlamentosu tarafından 'En İyi Müze' ödülünü aldı. Böylece Miro'nun çok değerli bir heykeli de Bayburt'un yolunu tuttu. Uçsuz bucaksız bir coğrafyada nefis mimarisiyle bir başına 'yokluğa' inat gibi gibi duran Baksı Müzesi'ne yaptığımız ziyarette bizi kapıda karşılayan Hüsamettin Koçan ile birlikte 'Miro'ya Açılan Heykelli Yoldan' yürüdük.

Ne işin var o mabette?

Muhteşem heykeller, resimler gördük. Daha da güzeli Bayburt'lu çocukların sanatla buluştuğunu öğrendik ve birbirinden güzel sergilenen eserlerini gördük. Müzeye ilk önce bir uzay merkezi, bir bilinmez olarak bakan köylülerin ve de Bayburt'un ilgisi de artmış ancak müzeyle ilgili söylentiler de durmak bilmiyormuş. Koçan'dan öğreniyoruz ki bazıları hala müzenin altında altın madeni olduğuna, Koçan'ın da üstte müze kurup, altından o madeni çıkartmakla meşgul olduğuna ciddi ciddi inanıyormuş. Sadece bu da olsa iyi, kimileri müzede kara para aklandığını söylüyormuş. Hatta müzenin İsrail parasıyla yapıldığını ve aslında Rusya'yı gözetleme merkezi olarak görev yaptığını konuşanlar da az değilmiş.
Çeşitli inşaat işlerinde çalışan bölgeden birine, bazı köylüler, 'Ne yapıyorsun sen o mabette?' diye soruyormuş.
Diyeceğim o ki bölgenin kına taşını binalarda kullanacak kadar titizlenen ve o dağ başına dünyanın en güzel müzesini kuran Hüsamettin Koçan hem bu dertlerle hem müzeye gelir elde edecek projelerle uğraşmak zorunda. Neyse ki sonuç çok güzel. Baksı Avrupa'nın En İyi Müzesi. Başka söze gerek yok. Mutlaka çocuklarınızı alın ve gidin. Evet yol çok meşakketli. Önce Erzurum'a uçacaksınız, sonra da yaklaşık 2 saat sürecek bir karayolunu göze alacaksınız. Ama sonuç tüm bu yorgunluğa değer. Üstelik Koçan, atölye çalışmalarına katılan sanatçıların kalması için yaptırdığı misafirhaneyi ticari olarak da işletmeye başlamış ki oradan gelir gelsin de müzenin ihtiyaçları biraz olsun karşılansın. Allah Hüsamettin Koçan gibilerini başımızdan eksik etmesin. Hepimizin güzelliklere, iyi fikirlere ihtiyacı var çünkü.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA