Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ŞELALE KADAK

2010 Ajansı kendine iş edinmeseydi, bu restorasyonlar olmayacaktı!

Dün İstanbul'da kendimi turist gibi hissettim. Sabah erkenden kalkıp Galata Mevlevihanesi'ne gittim. Eminim Beyoğlu'nun Tünel bölgesinde dolaşanlar Yahudi Yokuşu'nun başında sol taraftaki bu mevlevihanenin önünden defalarca geçmiştir ama çoğunun içeri girdiğini zannetmiyorum.
Ben de girmemiştim, çünkü her ne kadar 1491'de kurulan, sonra bir ara lojman, ilkokul dahi olan ve 1975'ten bu yana müze olarak kullanılan bu özel yer bakımsızlıktan kimseyi buyur edecek bir vaziyette değildi.
Ne zaman ki İstanbul 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti oldu, bunun için bir ajans kuruldu ve ajans da başka ülkelerin tersine kültür ve sanat faaliyetlerinin desteklemek bir yana kendisine restorasyonu da iş edindi, bu güzel yapılar gün yüzüne çıktı.
Kim eleştirirse eleştirsin, ben ajansın müthiş bir iş çıkardığını düşünüyorum. Bunu ilk kez Ayasofya'nın yanı sıra Topkapı Sarayı'ndaki Revan Köşkü, Mutfaklar, Sofu Köşkü'nün de içinde olduğu restorasyondan geçen 12 özel mekanı gezerken hissettim.
Dün de Galata Mevlevihanesi, Damat İbrahim Paşa Külliyesi, Beyazıt Kulesi ve Şehzadebaşı Türbeleri'ni dolaştıktan sonra düşüncem iyice perçinleşti. 2010 Ajansı'nın görev süresi haziran ayında bitiyor ama bitmese ne iyi olur.
İlk kez bakımsızlıktan dökülen tarihi değerlerimizin bir adresi oluştu. İlk kez vakıflar, Kültür ve Turizm Bakanlığı, belediyeler, özel idareler bir masa etrafında buluşup, müthiş restorasyon projelerinin tamamlanmasını sağladı. Dün yapımı biten ve devam eden restorasyon çalışmalarını Ajans Başkanı Şekip Avdagiç ve 2010 Ajansı'nın diğer yöneticileriyle birlikte dolaştık.
2005 yılından beri bitirilemeyen Galata Mevlevihanesi'ne hızır gibi yetişen 2010 Ajansı mevlevihaneyi müthiş bir müzeye dönüştürmüş. Mevlevi kültürünün zenginliği gün ışığına çıkarılmış, Halet Efendi Kütüphanesi, Türbesi ve Şeyh Galip Dede Türbesi restorasyondan geçirilmiş.
Ziyarete açıldığı zaman asla içinde dolaşamayacağım sema gösterilerinin yapıldığı semahanede dolaşırken duvarlarında, tavanındaki kalem işlerinden gözümü alamadım.
Aynı şekilde Damat İbrahim Paşa Külliyesi'nde de müthiş bir restorasyon çalışması yapılmış. Lale Devri'nin en önemli eserlerinden biri olduğu söyleniyor ve Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından 1718'den 1730'a kadar süren sadareti sırasında yaptırılan camii ve medresenin ne yazık ki daha sonraki yıllarda ilgisizliğe ve bilinçsizliğe kurban gittiği düşünülüyor.

Kurşun kaplı kubbeler!
Öyle ki projede çalışan arkadaşlar, orjinalinde kurşun kaplı kubbelerin tonlarca ağırlığındaki betonlarla kaplandığını, müthiş kalem işlerinin üstünün sıvalarla kapandığını anlattılar bize. Kendimi çok şanslı hissediyorum, çünkü restorasyon hâlâ devam ettiğinden, kubbelere, tavanlara kadar çıkarak, bistürü ve spatula yardımı ile çirkin sıvalardan temizlenerek ortaya çıkartılan enfes kabartma ve kalem işlerini çok daha yakından görme fırsatı yakaladık.
Bizim içinde dolaştığımız ve şu anda bir tv dizisi nedeniyle çok popüler olan Şehzadebaşı Türbeleri için biraz daha beklemeniz gerekecek. Çünkü buradaki restorasyonda çatlaklar gibi beklenmedik ve restorasyonu uzatan sorunlar ortaya çıktığından işler uzamış.

Tahtlı şehzade türbesi!
Hürrem Sultan'ın
padişah yapmak için büyük hayaller kurduğu ancak bir hastalık nedeniyle erken kaybettiği oğlu Şehzade İbrahim'in türbesinin içini gezdik. 126 kişinin çalıştığı restorasyonlarda türbenin içindeki 3 binin üzerinde çini tek tek temizlenmiş. Çinilerin en büyük özelliği altın varaklı olması. Şehzade İbrahim'in türbesi, bir tahtın altında yer alıyor. Denen o ki padişahlığa en yakın isim olduğundan bu taht türbenin içinde yer alıyor.
En geniş kapsamlı külliyelerden birinin bu tarihe kadar bir restorasyondan geçmemiş olması üzüntü verici aslında. Düşünün Şehzade İbrahim'in yanı sıra Sadrazam Bosnalı İbrahim Paşa, Kanuni Sultan Süleyman'ın kız kardeşi Hatice Sultan, Rüstem Paşa gibi önemli isimleri türbeleri burada ve hepsi şu anda önemli bir restorasyondan geçiyor. 500'e yakın mezar temizleniyor. Restorasyonun yüklenici firması her akşam kapıyı kurşunla mühürleyip kapatıyor, sabahları da mührü açıyor ki değerlere bir zarar gelmesin.
2010 Ajansı 158 restorasyon projesine toplam 160.5 milyon lira bütçe ayırmış.
Şimdi dolaştıkça diyorum ki keşke daha çok ayırsaydı, keşke 2010 Ajansı devam etseydi de asırlardır gün yüzüne çıkamayan müthiş tarihimiz bütün görkemiyle canlansaydı.
Öyle görünüyor ki bunu başka hiçbir kurum gerçek anlamda kendine iş edinmiyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA