Daha büyük bir olay olabilir mi? Türkiye'de 2009 yılında 860 bin kişi işsiz kalmış. İşsiz nüfusumuz 3 milyon 471 kişiyi bulmuş. İşsizlik yüzde 14'le zirve yapmış!
Her dört gençten biri işsizmiş. Rakamlara vurursam söyleyecek o kadar çok şey var ki. Ama işte gelin görün ki birbirinden bomba gündem maddeleri arasında işsizlikle ilgili TÜİK'in açıklamalarının ömrü sadece bir kısa gündü. Tek bir gün, o da gazetelerin birinci sayfalarına dahi girmeyerek konuşuldu ve sonra hızlıca başka gündem maddelerine geçiliverdi.
Hafta sonu röportajı için geçen hafta Prof. Dr. Ahmet İnsel'le buluşmak istediğimde, kendisine en çok işsizlik konusunda sohbet etmek istediğimi söylemiştim. Ama işte ben bile o gün buluşup Türkiye'nin demokrasiye geçişin sancıları başta olmak üzere yaşam tarzı, TSK konularına girip işsizliği arka plana ittim. Sonra da söyleşide çok önemli bulduğum İnsel'in işsizlik konusundaki tespitlerini kısacık verip, geçiştirdim.
Oysa bu konu acilen Türkiye'yi yöneten AK Parti iktidarının masasında öncelikli yerini almalı. Tamam Anayasa başta olmak üzere çok ama çok önemli, hayati konular var ama işsizlik belası yüzünden bu ülkenin gençleri bir biri ardına 'yitik gençler' oluyor. Bırakın gelecek için hayal kurmaya, günü dahi yaşamıyor ve hayat geçiyor.
Artık hepimiz biliyoruz ki içinde bulunduğumuz yıl dahil önümüzdeki dönemde ekonomik büyüme eskiden olduğu gibi istihdam yaratmayacak. Profesör İnsel de üstüne basa basa bu gerçeği vurgulamış ve Türk toplumunda aslında başkasına olan duyarlılığın ne kazar zayıf olduğunu işsizlik konusuna gösterilmeyen tepkiden anlayabileceğimizin üstünde durmuştu.
Nitekim ben bunu 4 Mart günü anladım. Ekonomi sayfalarında işsizlik rakamları 3 Mart'ta büyük büyük yazıldı, çizildi ama işte o kadar. Sonra kimse başkasının işsizliğini dert edinmek gibi bir halet- i ruhiye içine girmedi.
Toplum işsize duyarsız
Prof. İnsel tespitleri müthiş: 'Hükümet açısından işsizlik en hassas nokta değil. Çünkü şunu kabul edelim. Toplumda hâlâ büyük bir kesim açısından işsizlik kendilerini doğrudan ilgilendiren bir şey değil, başkalarını ilgilendiren bir şey. Toplumda şu anda çalışanların yüzde 15'i işsiz, yüzde 85'i iş sahibi ve bu çok vahşi bir şey. İşsizlik başkalarını ilgilendiriyor. Sizleri ilgilendirir ama diğerleri için başkalarını ilgilendirir. Bu sadece Türkiye'de böyle olmaz. Örneğin İspanya'da yüzde 18 işsizlikle hükümetler değişir, ekonomi devam eder."
Peki yok mu şu koca dünyada başkalarının işsizliğine duyarlı olan bir millet? Var tabii ki. İnsel ABD'yi işaret ediyor. Tamam başka pek çok konuda Amerikan halkı inanılmaz duyarsız. Dünyanın geri kalanındaki felaketler onları hiç ilgilendirmez. Doğru. Ama konu işsizliğe gelince durum değişiyor. İnsel Hoca bunu şöyle anlatmıştı bana:
Muhalefet nerede? "
ABD'de yüzde 15 işsizlik olsa hiçbir hükümet ayakta kalamaz. Orada işsizlik gerçekten çok duyarlı olunan bir konu. Bu yüzden hükümetler de bu konuya duyarlı. Ama tabii işsizlerin oylarıyla hükümet devrilmez, çünkü azınlık oylarıdır. İşe sahip olanlar orada dert ediyor o nedenle hükümet üzerinde baskı oluşturuyor. Burada da gerçekten muhalefetin, toplumda örgütlü kesimlerin, çünkü işsizler örgütlü değildir, kendileri için değil bu kesim için çok ciddi baskı unsuru yaratacak harekette bulunması gerekir."
Aile kurumu çözsün! İşte
bu noktada ben de merak ediyorum. Hükümete bu konuda baskı yapacak örgüt ya da muhalefet var mı diye?
İnsel'in cevabı ilginç: 'Kısmen var ama yeterli değil. Sendikalar güçlü değil. İşsiz kalanların akrabalarının içinde idare edebileceğine olan inanç bu duyarsızlığı artırır çünkü. Hükümet de bunun üzerine oynuyor. AK Parti içinde bakıldığında bu doğal bir şeydir. Çünkü sosyal politikadan ziyade, aile kurumunun bu tür sorunları çözmesi daha iyi, doğru geleneklere uygun bir çözüm olarak tanımlanıyor."
Ve ben asıl şunu merak ediyorum. Türkiye'de iş güç sahibi olan insanlar ne zaman işsizlik konusunda gerçekten duyarlı olacak? Gerçekten baskı kuracak? O çok övündüğümüz, 'Türkiye'nin genç nüfusu' diye diye yere göğe koyamadığımız gençlerin arasındaki işsizlik yüzde 25.3 seviyesinde.
Bir bana lütfen anlatsın, bundan daha büyük bir sorunumuz mu var bizim hakikaten?