Nasıl bir Türkiye'ye uyandığımızı düşünüyorsunuz? İnsanların bir kısmı olan biteni 'normalleşme' olarak tanımlarken, bir kısmı da büyük tedirginlik yaşıyor. Türkiye'de çok uzun dönemden beri devam eden parlamento dışı güçlerin siyasette belirleyici rolde olmalarına dayalı bir rejimin sonuna geldik ve şimdi çıkış sancısı yaşanıyor. Bu anlamda çok olumlu bir noktada olduğumuz kanaatindeyim. Bu kadar uzun süre devam etmiş, alışkanlıklar haline gelmiş bir rejim sona eriyor. Uzun bir dönemde bunun çalkantılarını yaşayacağız ama bunlar çalkantı seviyesinde kalacak. Bunun geriye dönüşü pek mümkün değil. Olmasın da üstelik. Bu çalkantılarda dönem dönem bir tür rejimin sona ermesine tepkiler, belirsizlikler, nafile karşı ataklar devam edecek.
Rejim değişikliğini büyük bir korkuyla takip edenler var. "Gidin bakın, asıl büyük değişim Anadolu'da" şeklindeki tedirginlik ifadelerine ne diyeceksiniz? Hayat tarzını koruma babında herhalde. Askerlerle korunan bir hayat tarzını herhalde istemiyoruz. Eğer bu toplumda hayat tarzı askerlerle korunuyorsa bunu sorgulamamız lazım. Kendi hayat tarzlarını kışla devletinde, silah ve asker gölgesinde koruyanlar niçin bunu toplumda yaygın biçimde tabanını oluşturamadıklarını kendilerine sorması lazım. Topluma üstten bakan, küstah bir elitin hayat tarzının tabana asla yayılmadı. Bu konuyu biraz daha ciddi düşünmeliler bence. Ben siyasi anlamda sistemin normalleştiği kanaatindeyim. Normalleşme toplumsal tabanda bir mücadeleyi gerektirir. Normalleşme siyasal anlamda mücadelenin bitmesi, toplumsal alanda mücadelenin bitmesi demek değildir. Korunması gereken ilkelerin bizim yani omzunda silahı olmayan yurttaşlar tarafından korunması mücadelesini vermektir. Bunu vermeyip de bunu asker gölgesinde oturup, kendisi korumalı alanlarda, diğerlerini dışlayan bir hayat tarzının savunuculuğunu yapıyorlarsa o biraz bana olmayan bir aristokrasinin aristokratlığa heveslenmesi gibi gelir.
Bütün bu dertlerin yeni Anayasa ile çözüleceğine inanıyor musunuz? Çözüleceğine inanmıyorum ama çözülmesi için ilk adım olduğuna inanıyorum. Anayasa ile dertler çözülmez, çözümün ortamı yaratılır. Anayasa var olan dertleri çözmek için atılacak olan adımların önündeki engelleri kaldırır. Ondan sonra bunun yasalar, kararname ve alışkanlıkların değişmesiyle ancak olur.
Sizce bu süreç ne zaman sona erer? Bunu bilemeyiz. Bakın çok eski bir tarih gibi geliyor bize. 1991'de Sovyetler Birliği dağıldı. 1989'da Berlin duvarı yıkıldı. Bu sadece 20 yıl. Oysa ki 12 Eylül darbesi 30 sene oldu. O darbenin sonuçlarının, kurumlarının 30 sene ayakta kalacağını herhalde 1985'te kimse hayal edemezdi. Dolayısıyla bunu bilemeyiz ayrıca toplumlar hiçbir zaman sorunsuz olmayacak. Başka dertler olacaktır. Demokrasi sorunların bittiği değil, asıl başladığı yerdir.
Ekonomi dünyasına dönecek olursam, Anadolu sermayesinde büyük kıpırdanma var. İstanbul buna 'Servet el değiştiriyor' diye de bakıyor ve sanki tedirgin de oluyor. Sizin gözlemleriniz neler? Türkiye'nin gelişmesi, sermayenin güçlenmesi, yenilerin ortaya çıkması bu toplumsal değişme içinde çok doğal. Tabii ki son 20-30 yıldır Anadolu sermayesinin yükseldiğini görüyoruz. Bu Türkiye'de sermayenin yaygınlaşması, sadece büyük kentlerdeki klasik burjuvazinin elindeki sermaye yoğunluğunun yaygınlaşması açısından bakıldığında olması gereken şey. Yoksa tekelci bir sermayeyi özlüyoruz demektir. Anadolu sermayesinin muhafazakar bir kültür dünyasına ait olduğu da çok açık. Sermaye el değiştiriyor lafını edenler aynı zamanda kapitalizmin, piyasa ekonomisinin en iyi ekonomik yöntem olduğunu kabul ederler ve bilmeliler ki piyasa düzeninde sermaye hep aynı çevrenin elinde kalmaz. Rekabeti kabul ediyorlarsa bunu da kabul etmeleri lazım.
TORNADAN GEÇER Mİ...
TÜSİAD'ı takip ediyor musunuz? Sizce değişimi algılıyor mu? Boyner'i nasıl buluyorsunuz? Şu anda en anlamlı olan Ümit Boyner'in devir teslim konuşması var. Çünkü çok yeni bir yönetim. Söylediklerinin arkası gelir mi şu anda bilemeyiz. Çünkü her zaman yeni yönetimler yeni bir şey söyler ama yapı onu tornadan geçirir ve kendisine benzetir. Bu böyle midir yoksa gerçekten bir değişimin işareti midir? Beklemek lazım. Şu anki işaret, çok daha gerçek anlamda bir demokrasinin taraftarı bir TÜSİAD'ı görüyoruz. Ama unutmamak lazım ki TÜSİAD'ın 1999 sonunda Bülent Tanör'ün demokratikleşme raporu ve başka raporlar ve o raporlar karşısında TÜSİAD'ın bazı üyelerinin ayrılmaya varan tepkileri olmuştu.Ama bunlar geride kalmış. Belli ki artık TÜSİAD'ın içinde de siyasi anlamda muhafazakar ve statükocu çevrelerin gücü kırılmış ve Ümit Boyner'in son konuşmalarına TÜSİ- AD içinde tepki verilmedi ya da verildiyse de dışa vurulmadı.
Krizin izleri bu yıl silinmeyecek!
2010'da iktisadi krizin etkisinin silinmeyeceğine eminim. Büyümenin o kadar hızlı yeniden başlayabileceği bir dünyada değiliz. Resesyon dediğimiz bu ortamdan Türkiye'nin kendini kurtarması çok kolay olmayack. 2010, 2009'dan farklı olmayacak
İşsizlik sermaye çevresi için fırsat
Ne yazık ki işsizler örgütlü değil. Sendikalar güçlü değil. İşsiz kalanların akrabalarıyla idare edeceğine olan inanç duyarsızlığı artırıyor. Böyle bir işsizlik sermaye çevreleri için bir fırsat! Başbakan bile Tekel işçileri konusunda bunu "Bu kadar işsiz varken..." deyip dile getirdi
PROF. AHMET İNSEL'LE…
TÜRKİYE'NİN önemli entelektüellerinden, sol içinde özgürlükçü tutumuyla tanınan, ekonomi profesörü Ahmet İnsel bu hafta İşte Hayat'ın konuğu. İnsanlara sorduğumda aldığım yanıtlar hep şöyle: Güvenilir bir aydın ve demokrat. Bir kesimi incitmek adına eleştirilerini asla saklamaz. Galatasaray Üniversitesi İktisat Bölümü Başkanı Prof. Ahmet İnsel'in durduğu noktadan, Türkiye'nin ve sonra da Türkiye ekonomisinin durumunun nasıl göründüğünü merak ettik ve mikrofonu ona uzattık.
Özgürlükçü demokrat bir sol!
Prof. Dr. Ahmet İnsel, "En büyük sorun işsizlikse, en büyük eksiklik de Türkiye'deki solun çok zayıf olmasıdır" diyor ve gerçek, özgürlükçü, demokrat bir soldan söz ettiğini, yani devleti kuran ve aslında hâlâ bir şekilde hükümette değil ama devlet iktidarında olan bir CHP'den söz etmediğinin altını çiziyor. İnsel, önümüzdeki dönemde iktisadi büyümenin geçmişte olduğu gibi istihdam yaratmayacağını ve ne yazık ki toplumun başkalarının işsizliğine karşı duyarlı olmadığını söylüyor.