Topkapı Sarayı'nın girişinde soldaki virane binaya gözünüz hiç çarptı mı? Defalarca konser için gitmiş olmama rağmen o binayı hatırlamıyorum.
Derken, geçtiğimiz günlerde Zorlu Enerji Grup Başkanı Murat Sungur bir grup gazeteciyle birlikte beni toplantı yapmak için sarayın içindeki Karakol Restoran'a davet etti. Sarayda bir restoran açıldığını böylece öğrenmiş oldum. Restoran bir kaç ay önce açılmıştı.
Hemen saraydan içeri girdiğinizde solunuza düşen yeni restore edilmiş binayı daha önce nasıl olmuş da fark etmemişim diye hayıflandım durdum. Müthiş bir menü oluşturmuşlardı. Sonradan öğrendim ki Feriye Restoranın sahibi Vedat Başaran'ın elinden çıkmış her şey. Müze ve kültür merkezlerindeki iyi restoran ve kafeler bu mekanlardaki kalma süresini uzatır, bu da daha çok gelir demektir o kurumlar için. O nedenle her zaman bu tür mekanları savunmuşumdur.
Peki nasıl olmuştu da gözümüzün algılamadığı virane yapı bugün muhteşem bir yere dönüşmüş?
Tam bir film senaryosu
İşte bu cevabı önceki gün bir araya geldiğimiz Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'dan aldım. Bakan Günay anlattıkça insan inanmak istemiyor. Tam bir film senaryosu. Alıp, çeksinler gerçekten çok iş yapar.
Şöyle ki. İstanbul'a her geldiğinde birkaç saatini etrafı denetlemeye ayıran ve her defasında da "pes bu kadar da olmaz" dedirtecek absürt durumlarla karşılaşan Bakan Günay, sarayın bahçesinde dolaşmaya başlamış. Önce bu sözünü ettiğim virane yapının önüne gelmiş. Sadece cephesi değil, her tarafı dökülen binanın tepesinde bir tuğra dikkatini çekmiş. Belli ki tarihi bir yapı. Nedir bu diye sormuş. "Efendim 1900'lerden kalma bir bina. Karakolmuş daha önce. 1950'lerde buraya sarayın bazı çalışanları yerleşmiş. Lojman niyetine. Sonra da kimse yaşayanları buradan çıkartamamış" yanıtını almış.
Bahçede yürümeye başlayan Günay, bakmış bu virane yapının arkasında saray duvarına bitişik bir sürü gece kondu ve etraf çöp yığını. Önden görünmüyor tabii. Sözünü ettiğim virane yapının içi ise tam filmlik. 400 metrekarelik binanın 5 metre tavanı olunca bizim Türkler hemen dubleks gece kondular yapmış binanın içine. Yani 50 metrekarelik 8 metruk daire varmış binanın içinde.
Bakan Günay derhal talimat vermiş. Bu evlerin yıkılması ve içeride yaşayan insanların da sarayı terk etmesi için. Sonra araya TÜRSAB da girmiş ve çıkacak ailelere 500 lira tahliye parası vermiş. Ama tabii Koruma Kurulu boş durmamış. O güne kadar o tarihi binayı bir de 8'e bölüp, dubleks kat çıkılırken hiçbir şey yapılmamış ama restorasyon başladığında denetlemeye gelmiş. Ertuğrul Günay'ın da tepesi atmış tabii. "Düşünün" diyor, "oradan tam 100 kamyon çöp çıkarttık" İşte daha sonra Feriye'deki yemekleriyle ününü yurtdışına taşıyan Vedat Başaran buraya 3 milyon dolar harcayarak yeniden restore ettirmiş ve içinde şahane bir restoran açmış. Yani devletin kasasından hiçbir şey çıkmamış. Üstelik de cirodan da yüzde 20 pay vermeye başlamışlar. Bakan diyor ki, "Masraf yapmadık. Tarihi binayı kurtardık ama yine de itiraz ediyorlar."
Burası çünkü Türkiye. Yıllarca sarayın bahçesinde birileri haksız bir biçimde yaşıyor. Tarihi yapılara zarar veriyor ki bizzat Bakan Ertuğrul Günay anlatıyor ve şimdi bir bakan çıkıp ülke adına buralara sahip çıkmaya çalışınca kıyamet kopuyor. Bu ülkede kopar. Ama en azından ben Ertuğrul Günay'ın yılmamasına şapka çıkarıyorum.
Gördüğüm şu ki Kültür ve Turizm Bakanı Günay, bu ülkeyi turistlerin bireysel tercihi yapmaya çalışıyor. Turla gelip, Kekova'yı bir saat gibi kısa bir sürede gezmelerini istemiyor. Günlerini ayırmalarını istiyor. İşte bu yüzden çarpık şehirleşmeyle de, müzelerin mağazalarıyla da, sarayların bahçeleriyle de her tarihi yapıyla da ilgileniyor. Öyle ki Marmara tarafında avlusu olan ve tescilli 4 binalarını depo diye kullanan diğer bakanlıklar ve orduyla bile mücadele ediyor. "Battaniyeleri koyacak depoları mı yok! Ben bu binalarda çok şey sergileyebilirim. Eğer çıkmazlarsa hem askeriyeyi hem de belediyeyi şikayet edeceğim" diyor.