CHP'den gelen ilk tepkiler, "Bizim demokrasi paketimizden geri" şeklinde oldu. Oysa CHP'nin açıkladığı demokrasi paketinde Ergenekon takıntısı ön plandaydı: "Özel Yetkili Mahkemeler kaldırılsın; kaldırılmalarının ardından 2006'dan bu yana verilen kararlar yeniden ele alınsın; tutuklu milletvekilleri parlamentoya geri dönsün; uzun tutukluluk süresi çözülsün; gizli tanık-gizli takip uygulamalarına son verilsin."
CHP'nin paketi daha ziyade güncel olaylara odaklanmıştı. Sözgelimi, "Uludere aydınlansın" talebinin demokrasi paketinde ne işi vardı? Demokrasi paketi açılmasa da Uludere'nin üstü örtülmemeli.
Aynı pakette yer alan "Üretim ve yaratıcılık, eşitlik ve demokratik bir anlayışla desteklenmelidir.", "Toplumsal yaşamın bütün alanlarında tüm yurttaşlara fırsat ve olanak eşitliği sağlanmalıdır.", "Demokrasi ve insan hakları önündeki engeller temizlenmelidir" gibi talepler ise çok muğlâktı.
Buna mukabil, "Siyasi Partiler Kanunu değiştirilerek, milletin vekillerini liderler değil, millet seçsin" talebi ileri bir adımdı. Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı pakette lider sultasını gidermeye yönelik bir çaba yok. Kemal Kılıçdaroğlu "terör suçunun yeniden tanımlanmasını" da istiyordu. Bugün Türkiye'de şiddete bulaşmayan ya da hiyerarşik yapıda yer almayanlar da kolaylıkla terör örgütü üyesi sayılabiliyor. Böyle bir düzenlemenin Başbakan tarafından açıklanan pakette yer almaması da büyük eksiklik. Ama, AK Parti'nin attığı adımların CHP'nin tekliflerinin gerisinde kaldığını söylemek de haksızlık.