Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NAZLI ILICAK

Başbuğ'un savunması

5 Ağustos'ta Ergenekon kararı açıklanıyor. İlker Başbuğ savunmasını, 14 Nisan 2009'da Harp Akademileri'nde yaptığı konuşmaya gelen olumlu tepkilere dayandırıyor. Çok sayıda gazetecinin katılımıyla gerçekleşen toplantıda, Başbuğ'un sözleri seleflerinden daha ılımlıydı. Askeri vesayet havasını yansıtmamaya çalışmıştı. Nitekim birçok gazeteci konuşmayı müspet anlamda yorumlamıştı. Başbuğ, dilekçesinde bu gazetecilerden örnekler sunuyor:
* Eyüp Can: "Demokrasi ile laikliği karşı karşıya getirenlere apaçık yanlış yapıyorsunuz dedi."
* Umur Talu: "Tehditsiz cümleler. Darbeci heveslere bir göz kırpmanın bulunmaması, düşman edebiyatından uzaklık. Cumhuriyetin sadece laiklik açısından değil, demokrasiyle birlikte telâkkisi."
* Taha Akyol: "Başbuğ laiklik meselesini, irticadan tek bir kelime bile bahsetmeden anlattı. İç düşmanla savaşan bir militan gibi değil, sosyal bir sorunu irdeleyen cumhuriyetçi bir entelektüel gibi konuştu."
* Ali Bayramoğlu: "Demokrasinin değerlerine daha yakın duran bir dil benimseyerek, imaj tazeleme yoluna girdi."
* Akif Beki: "İrtica lâfını hiç ağzına almadı. Demokrasiye bağlılığını ilan etti."
* İsmet Berkan: "Anayasaya, yasalara saygılıyız; son sözü sivil otorite söyler."
* Ahmet Kekeç: "İlk kez bir general siyaset kurumuyla çatışmacı bir ilişki içinde görülmedi."
* Etyen Mahçupyan: "İlk kez bir Genelkurmay Başkanı, demokrasinin cumhuriyetin temel ilkelerinden biri olduğunu söyledi."
* Yalçın Akdoğan: "Başbuğ'un sergilediği görüntü, dine saygılı, demokrasiye saygılı, siyasete saygılı bir ordu imajı üretmektir."

***

Ama İrtica ile Mücadele Eylem Planı da, onun zamanında hazırlandı. Acaba haberi yok muydu? Genelkurmay Karargâhı'nda Haziran 2009'da yaptığı basın toplantısında bu plan için "kâğıt parçası" demesi, yargıya müdahale değil miydi? Ayrıca, Aralık 2009'da Trabzon'da Oruç Reis firkateyninin üzerine kuvvet komutanlarıyla birlikte çıkarak, gözdağı verirken, gene vesayetçi bir havaya bürünmüştü. 2010 Ağustos Şûrası'nda atamalarda siyasi iktidara karşı büyük bir mücadeleye girdiğini de unutmak mümkün mü? Bununla beraber, İlker Başbuğ dahil, bütün askerlerin takındığı tavrın ipuçlarını, irticayı bir numaralı tehdit olarak gören Milli Güvenlik Siyaset belgesinde bulabiliriz. Unutmayalım, 28 Şubat'tan kalan bu istikametteki talimatlar ancak 14 Aralık 2010'da kaldırıldı; 2 Ocak 2011'de de Başbakanlık Takip Kurulu lağvedildi.
Başbuğ'a, "terör örgütü lideri" demenin yanlışlığını hep vurguladım. 27 Mayıs 1960 darbesinden itibaren kurulan vesayetçi yapı sürdü. 28 Şubat'ta daha da derinleşti ve meşrulaştırıldı. Bu yüzden, askerler, kendilerini hukuk dışı bir faaliyet içinde görmediler; vazife yaptıklarını sandılar. Bence Başbuğ, bu zihniyetin kurbanlarından biridir.

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA