Önce demokrasi, sonra barış, "Önce barış, sonra demokrasi" gibi saçma bir tartışma sürdürülüyor. Barış, elbette, demokrasi konusunda atılan önemli adımlarla tahkim edilecek. Dolayısıyla, demokrasi standardının yükseltilmesi, iç barışın ayrılmaz bir parçası. Ama bazı yasal düzenlemeleri gerçekleştirerek, Türkiye'nin daha demokratik bir yapıya kavuşturulması, mutlaka Kürt meselesinin çözümünü sağlamaz. Barış, sadece demokrasinin geliştirilmesine değil, şiddet eylemlerinin faili PKK ile görüşmelere ve örgüt yöneticileriyle bir anlaşma zemininin oluşturulmasına bağlıdır.
Eğer, Kemal Kılıçdaroğlu'nun üslûbuyla konuya yaklaşırsanız, "Barış karşıtı" unvanını hak edersiniz. Partisinin grup toplantısında, Kılıçdaroğlu, Kandil+İmralı'yla yürütülen müzakereleri "tutsaklık" olarak niteleyerek, hırçın bir üslûp sergiledi. İşte sözleri: "Bir ülkenin Başbakan'ı terör örgütünün tutsağı konumuna düşemez. Açıkça söylüyorum sen esirsin. Ne söylediğini bilmiyorsun ve onun için konuşmuyorsun. Oysa ben sana daha yolun başında halkına hesabını veremeyeceğin angajmanların altına imza atma dedim; gittin imzaladın. Sen konuşmuyorsun ama sözcün Kandil'den konuşuyor. 76 milyon yurttaş gerçekleri Kandil'den öğreniyor. Murat Karayılan'ın söyledikleri doğru mu, değil mi? Adam neden yalan söylesin? 'Ben dayattım, o da silâhların gölgesinde kabul etti' diyor... Daha ne desin?"
Bir yandan, kamuoyu baskısı karşısında barışa taraftar gibi görünmek, öte yandan, üstelik Karayılan'ın sözlerini çarpıtarak, Türkiye Başbakanı'nı teröristlerin elinde tutsak ilan etmek... İşte bu yüzden aklı başında hiç kimse, Kılıçdaroğlu'nun Kürt meselesine yaklaşımındaki samimiyetine inanmıyor; partisi de, bir o yana, bir bu yana savruluyor.
Aynı grup konuşmasında CHP Genel Başkanı, Tayyip Erdoğan'ın TC alerjisinden de söz etti: "Niye çıkıp ben Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanıyım diyemiyorsun. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti alerjisi var. O zaman doktora git, tedavi etsin..."
Bir zamanlar, kara propaganda yapanlar, "Türk" sözünü ağzına almamak için Tayyip Erdoğan'ın, Türk Silâhlı Kuvvetleri'ne "TSK" dediğini ileri sürüyordu. Aynı kara propagandanın devamına, Kılıçdaroğlu'nun konuşmasında rastlıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, Türkiye Cumhuriyeti'ne karşıymış! Bazı kamu binalarından "TC" ibaresinin çıkarılması, maalesef ipe sapa gelmez bu söylentilere dayanak hazırladı. Ama yanlış hemen düzeltildi. Bari Kılıçdaroğlu, Erdoğan'ın "Türkiye Cumhuriyeti" yerine, neyin peşinde olduğu bilgisini de bize verseydi. Türk-Kürt Federasyonu mu? Türk- Kürt İslâm Cumhuriyeti mi? CHP Genel Başkanı, bazı zekâ özürlüleri bu hususta ikna da edebiliyor. Ben asıl buna yanıyorum.