Türkiye'de uzun tutukluluk süreleri bir "şehir efsanesi" haline geldi. Başbakan da tutukluluğu eleştiriyor.
Oysa komutanların ya da hepimizin tanıdığı bazı öğretim üyelerinin ve gazetecilerin üzerine atılı suçlar çok ağır.
Tutukluluk, suçlardan kaynaklanıyor.
Diğer ülkelerde de, darbeye teşebbüs ettiği varsayılan sanıklar tutuklu yargılanır.
Genele baktığınızda, Türkiye'de her 100 kişiden sadece 25'i tutuklu. Bu, Fransa, Yunanistan, İsviçre, İtalya, Danimarka, Belçika'dan daha iyi bir oran. Eleştiri, "tutuklu yargılama"dan ziyade, kapsamın geniş tutulması, delillerin yeterli olmaması, her faaliyetin kolayca "çete" muamelesi görmesi gibi konularda yapılırsa daha gerçekçi olur.
Sözgelimi, İnternet Andıcı ya da İrtica ile Mücadele Eylem Planı hazırlamak her ülkede suçtur. Ama buradan yola çıkarak, Genelkurmay Başkanı'na, terör örgütü başkanı demek doğru değildir. Veyahut 2002'de, 1. Ordu'da darbe hazırlıkları yapıldığı herkesin bildiği bir sırdı. Plan Semineri'nde bu hazırlıkların sınandığı da, konuşmalardan anlaşılıyor. Ama adı listelerde geçiyor diye, başka somut ilişki bulmadan, kişilerin cezalandırılması yanlış oldu.
Her şeye rağmen, bu davaların askeri vesayetten kurtulma yolunda önemli bir hamle olduğunu kabul etmeliyiz.