Bazı meslektaşlarımız için bütün yollar Roma'ya değil ama Ergenekon'a çıkıyor; hangi konu açılırsa açılsın lâfı Ergenekon'a bağlayıp, Silivri'deki bazı isimler üzerinden Ergenekon davasının nasıl saçma olduğunu kanıtlamaya çabalıyorlar. Her biri 5 yıldızlı avukat! "Falanca doktor, filanca gazeteci, öbürü öğretim üyesi, bir diğeri sivil toplum yöneticisi... Onlar mı darbe yapacaktı?"
Ergenekon, asker merkezli bir istikrarsızlaştırma yöntemini temsil etmiyor mu? Bunun içinde -Danıştay saldırısı, gayrimüslim cinayetleri, bombalamalar gibi- şiddet içeren eylemler de var; -internet siteleri, gazete manşetleri ve yorumlar gibi- kara propaganda da. Kara propaganda, sivil toplum örgütleri ve medya kullanılarak gerçekleştiriliyor (Jandarma Genel Komutanlığı'ndaki Cumhuriyet Çalışma Grubu faaliyetleri). O zaman, bu ilişkileri sergileyen belgelere topyekûn "sahte" demek, tüm dijital verileri "düzmece" olarak nitelemek, Ergenekon davasını itibarsızlaştırma anlamına gelmez mi? Ya da "Hep muhalifler Silivri'ye gönderiliyor" söylemi ne demek? Darbe girişimi, AK Parti'ye karşı düzenlendiğine göre, işbirlikçilerin de muhalif olması doğal değil mi?
"Usul" açısından eleştiriler, adil yargılama adına yapılabilir. Nedir bunlar? Tutuklama yanlış, savunmaya yeterli süre tanınmıyor, deliller gerektiği gibi tartışılmıyor, bütün davaların birleştirilmesi haksız uygulamalara yol açabilir, bazı sanıklar açısından yetkili merci davayı yürüten mahkemeler değil Anayasa Mahkemesi olmalıydı... Ama davayı temelden sarsacak mahiyetteki bir duruşun sergilenmesi çok farklı bir şey. Sanıkların avukatlığına soyunmak, yargıya müdahale ve adil yargılamaya aykırı bir tavır.
Adalet mekanizmasında her zaman var olan aksaklıklar Ergenekon davaları başlayınca keşfedildi! Neden? Sakın, Psikolojik Harekât uzmanları, 28 Şubat sürecindeki gibi meslektaşlar üzerinde yeniden manipülatif bir operasyona girişmiş olmasın!
Sahi, "insan hakları aktivisti" kesilen bu arkadaşlar, Fethullah Gülen'i itibarsızlaştırmaya yönelik kasetleri seve seve televizyonda yayınlamış, üzerine suçlayıcı yorumlar yapmışlardı. Üniversitelerden atılan başörtülü kızlar yerlerde sürüklenirken sesleri çıkmadı. Hasan Celal Güzel ya da Tayyip Erdoğan'ın hapse atılmasını, aynı kişiler adil yargılamanın bir sonucu olarak görmüşlerdi. Fazilet Partisi kapatılıp, benim milletvekilliğim düşünce, "Bu kadın Fazilet Partisi'nin de başını yedi... 40 yıldan yargılanacak" diye manşet atmışlardı. Kusura bakmasınlar ama "bir özeleştiri" yapmadan, bugünkü tavırlarının sadece "adil yargılamayı" sağlama kaygısından kaynaklandığına beni inandıramayacaklar.