Mısır Cumhurbaşkanı Mursi, olağanüstü yetkiler aldı ama bunun süresini de tayin etti: Yeni anayasa referandumla kabul edilene kadar.
Bu arada, Anayasa Mahkemesi'nin fesih tehdidiyle karşı karşıya kalan Kurucu Meclis, anayasa taslağını onayladı. Mursi'nin olağanüstü yetkilerini eleştirenler, bu antidemokratik gelişmelerin devrim sonrasına rastladığını unutuyor. Mursi'nin aldığı istihbarat nedir bilemiyoruz ama Mübarek sonrası demokrasinin ruhuna aykırı birçok olay cereyan etti. "Devrimin artçı darbeleri" diyerek bunu doğal karşılamak lâzım. Mübarek'in devrilmesini takiben, onun yardımcısı Hüseyin Tantavi Askeri Konsey Başkanı oldu. Bir nevi askeri vesayet kuruldu. Daha sonra, Halk Meclisi'ni seçmek üzere seçimler tertip edildi. Ve nihayet Mursi, iki turlu seçim sistemi neticesinde % 51 ile cumhurbaşkanı seçildi. Hemen akabinde, Askeri Konsey orduya yeni yetkiler tanıyan, cumhurbaşkanının yetkilerini kısıtlayan kararlar aldı. 2 ay sonra, Mursi, Savunma Bakanı Tantavi ile Genelkurmay Başkanı Sami Annan'ın görevine son verdi. Bu arada bazı milletvekilleri, seçimle gelen ve anayasayı hazırlayan Meclis'in feshi için davalar açmaya başladı.
Demek istediğim, demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla kusursuz işlediği bir ülkede, Mursi birdenbire yetkilerini arttırdı, yargıyı tanımadığını ilân etti filan değil. Taşlar daha yerine oturmadı; bir güç savaşı veriliyor. İsterseniz kendi devrimimize bakalım. Ve bizler neler yapmışız, hatırlayalım: Meclis'in sahip olduğu egemenlik haklarının Başkomutan sıfatıyla Mustafa Kemal Paşa'ya devri; 1. Meclis'te muhalefet yapan 2. Grup'un 1923 seçimleriyle tasfiye edilmesi; Takrir-i Sükûn Kanunu; İstiklâl Mahkemeleri; Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın kapatılması (1924)...
Belki bu durumda, Mursi'ye bir diktatör gözüyle değil, devrimi korumaya çalışan seçilmiş bir cumhurbaşkanı olarak bakabiliriz.