Ayşenur Aslan ile Akif Beki, Medya Mahallesi'nde İlhan Cihaner davasının tartışmasını yaptı. Ayşenur Aslan, "Hakikati öğrenmek için sadece Nazlı Ilıcak'ı okumak yeterli değil" diye konuştu. Bu iddiası doğru. Zira bir yorumcu, olayın bir tarafına daha fazla ağırlık verebilir. Ama her halükârda, Ayşenur'dan daha objektif bir noktada bulunduğumu söyleyebilirim. Zira sevgili arkadaşım Ayşenur, Türkiye'nin kaderini değiştirecek Ergenekon, Balyoz ve Oda TV gibi davalarda "adanmışlık" duygusuyla hareket ediyor; her bir sanığın neden suçsuz olduğunu anlatmaya çabalıyor.
***
İlhan Cihaner, Medya Mahallesi'ne katıldı ve "
Dursun Çiçek'in hazırladığı söylenen İrtica ile Mücadele Eylem Planı'nın tarihi 2009, oysa ben soruşturmaya 2007'de başladım. Dolayısıyla, bu eylem planı doğrultusunda Dursun Çiçek'le işbirliği yaparak harekete geçmiş olmam, zamanlama açısından mantıken mümkün değil" dedi. Maalesef hakikatin yarısını söyledi. 2007'de başlattığı soruşturma İsmailağa Cemaati'yle ilgiliydi. Doğru... Fethullah Gülen Cemaati hakkında kara propaganda yapmayı amaçlayan İrtica ile Mücadele Eylem Planı'nın tarihi 2009'du. Bu da doğru... Ama
Erzincan'da Gülen Cemaati'ni hedef alan soruşturma 2009'da başlatıldı.
Ulaştığım bilgilere göre 2009 ocak ya da şubat ayında, Dursun Çiçek Erzincan'a geldi ve Cihaner ile orduevinde buluştu.
Gizli tanık ifadesi böyle. Fakat acaba söz konusu ifade, başka bilgi ve belgelerle desteklenebildi mi? Bu konuda malumat sahibi değilim. Ayrıca Çatalarmut barajında bombalar ortaya çıktı (Kasım 2009). Tutuklanan İl Jandarma İstihbarat Şube Müdür yardımcısı üsteğmen
Ersin Ergut'un bilgisayarında yapılan incelemede, barajda bulunan mühimmatın kimlerle irtibatlı olduğu, kimlere bilgi verildiği yazılıydı. Başsavcı İlhan Cihaner'in, İl Jandarma Alay Komutanı
Recep Gençoğlu'nun, İstihbarat Şube Müdürü Binbaşı
Nedim Erten'in ve 3. Ordu Komutanı
Saldıray Berk'in isimleri geçiyordu. Ersin Ergut'la birlikte tutuklanan astsubay
Orhan Esirger de, Ergut'un kendisine "
Bu mühimmat bizlere ait olabilir" dediğini anlatmıştı. Ersin Ergut, savcıya verdiği ifadede, Başsavcı İlhan Cihaner'in alayda birkaç toplantıya başkanlık ettiğini beyan etmişti. Ergut'un bu toplantılarda tuttuğu notlarda, "
Gülen grubunun bir suç örgütü olduğu ispatlanacak. Bunun için delil yaratılacak" gibi cümleler yer aldığı meydana çıktı. Gene aynı notlarda, "
Fethullah Gülen Cemaati'nin arşivi, yapılanması", "
Uzatmalıyız, Erzincan-Erzurum-Gümüşhane- Kelkit", "
İstanbul ayağı önemli", "
Şubat ayına kadar faaliyeti tamamlayacağız" gibi cümleler mevcuttu. Bir gizli tanık, ifadesinde, kendisinden "
Gülen Cemaati'nin evlerine ve diğer kurumlarına ruhsatsız silâh, uyuşturucu ve belge konulmasının istendiğini" belirtti. 31 Ocak 2010'da tutuklanan Erzincan İl Jandarma Alay Komutanlığı'nda görevli astsubay
Şenol Bozkurt'un öğrenci evleri tuttuğu, bunları Cemaat evleri gibi gösterip, silâh yakalatma tertibine giriştiği de ileri sürüldü.
Ayrıca Erzincan'da tuhaf gelişmeler de oldu. Jandarma İl Alay Komutanı Recep Gençoğlu'nun tutuklandığı gün, 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk,
zırhlı araçları yürüttü. Aynı araçlar, Saldıray Berk'in ifadeye çağrıldığı bir başka gün de yürüdü. Bu iki eylem de, bana göre, yargıya gözdağı verme mahiyetindeydi.
Dursun Çiçek'in Erzincan'a gelip gelmediği, orduevinde kalıp kalmadığı konusunda kesin bir bilgiye hiçbir yerde rastlayamadım. Ama Saldıray Berk'in, karargâhta soruşturma yapmak isteyen Erzurum Savcısı Osman Şanal'ı Nizamiye'den içeri sokmadığını biliyorum. Davanın görüldüğü mahkeme olan Yargıtay, orduevinde konaklayanları gösteren defteri talep etti mi? Bu da ulaşamadığım bilgiler arasında.
İlhan Cihaner dosyasının Yargıtay'a gidişi de tam bir kapkaç olayını andırıyordu. Erzurum'daki dosya 13. Ağır Ceza'da görülen Ergenekon dosyasıyla birleşecekken, bir oldubitti gerçekleşti. Ve Yargıtay kendini yetkili ilan etti. Tabii ki İlhan Cihaner sonuçta beraat edebilir. Ben sadece şüphe çeken olaylara işaret etmek istedim.