Avrupa Birliği İlerleme Raporu geçtiğimiz hafta yayınlandı. Bu raporda eleştiriler var:
Savunma hakkı, yargılama öncesi tutukluluk sürelerinin uzunluğu, uzun ve çok kapsamlı iddianameler bakımından endişeler devam ediyor. Bu durum, söz konusu yargılamaların hukuka uygunluğunun kamuoyu tarafından sorgulanmasına yol açıyor. Davalar, demokratik kurumların düzgün işleyişi açısından bir fırsattır. Ama süreçle ilgili eksiklikler, bu fırsatı gölgeliyor. Ayrıca Türk siyasetinde de kutuplaşmaya sebebiyet veriyor.
MİT mensuplarının soruşturulmasının Başbakan'ın iznine bağlanması, bazı kamu görevlilerine keyfi dokunulmazlık sağlıyor.
Deniz Feneri savcılarının görevden alınması, yürütmenin baskısını yansıtıyor.
Terörle Mücadele Kanunu'nda terörizmin geniş kapsamlı tanımına ilişkin endişe devam ediyor. Kürt meselesi hakkında konuşan ve yazanlara karşı çok sayıda dava açıldı. Bazı sol görüşlü ve Kürt gazeteciler, terör propagandasından tutuklandı. Birçoğu terörle ilişkilendirilen 2 bin 800'den fazla öğrenci gözaltına alındı. Terörle Mücadele Kanunu'nun 6 ve 7'nci maddeleriyle Türk Ceza Kanunu'nun 220 ve 314'üncü maddelerinin birleştirilerek uygulanması istismara yol açıyor. Bir makale yazmak, bir konuşma yapmak, terör örgütü üyeliği ya da liderliği suçlamasıyla uzun süreli hapis cezasına sebep olabiliyor.
Kamu görevlileri tarafından medyaya yapılan baskı ve eleştiren gazetecilerin işten çıkartılmasıyla birlikte otosansür yaygınlaştı.
Toplu gösterilerin zaman uygun olmayan yer ve tarihlerde yapılmasına izin verilmesi gibi, toplanma özgürlüğü konusunda da aşırı idari kısıtlamalar devam etmektedir. Meselâ, Nevruz kutlamaları bir günle sınırlandırılmıştır. Birçok gösteride, güvenlik güçleri tarafından göstericilere orantısız güç kullanılmıştır. Başbakan'ın katıldığı bir mitingde, okul harçlarını protesto için pankart taşıyan iki öğrenci 8 yıla mahkûm olmuştur.