5.5 saat süren bir yolculuğa çıkıp da, otelden başka hiçbir şey görmeyen nadir insanlardan biriyiz herhalde. Üstelik, çok geniş güvenlik önlemleri alındığı için, yol güzergâhımızda polisten başkasına da rastlamadık; tek bir Kırgız'la konuşmadık. Oysa, çarşamba gecesi Bişkek Büyükelçisi Nejat Akçal ve eşi şerefimize bir davet verecekti. Eşinin özenle hazırlattığı lezzetli yemeklerin tadına bakamadık. Tanrı Dağları'nı da göremedik. "Nereden çıktı?" diye sormayın... Aslında Bişkek, dümdüz bir ova. Ufukta dağ filan görünmüyor. Ama Büyükelçilikte Kültür ve Tanıtma Müşaviri olarak görev yapan Nafiz Şahin o dağlardan bana söz etti. Fırsat buldukça o tepelere çıkıp fotoğraf çektiğini söyledi.
Bişkek çok iyi tasarlanmış bir kent. Havaalanından otele gelirken, geniş caddeleri ve yeşil alanları gördükçe hayrete düştüm. Şehir, bu durumunu eski Sovyet yöneticilerine borçlu. Şehrin adı da zaten eskiden "Frunze" imiş. Bolşevik önderlerinden Mihail Frunze'nin anısına bu isim konulmuş. Frunze'nin bizde heykeli de var. Taksim'de, Atatürk'ün tam arkasındaki zat Mihail Frunze. Milli mücadelede hep "Bolşevikler bize yardım etti" deriz ya, Frunze'nin Taksim heykelindeki mevcudiyeti de bunun bir delili. Nereden nereye!