Başkanlık Sistemi, tartışmaya açıldı. AK Parti'nin, Fransa'daki gibi yarı Başkanlık Sistemi'nden yana olduğu anlaşılıyor. Bu sistemde, Başbakan, hem cumhurbaşkanına, hem de parlamentoya karşı sorumlu. Bir başka ifadeyle, kurulan hükümetin, aynı zamanda Meclis'ten güvenoyu alması gerekiyor. Cumhurbaşkanı, partiyle ilişkisini sürdürüyor. Dolayısıyla, eğer kendi partisi iktidardaysa, o partinin Genel Başkanı'nı değil, kendisiyle uyumlu çalışabilecek partiden herhangi bir ismi başbakan olarak atayabiliyor. Farklı bir parti parlamento çoğunluğunu almışsa, o zaman, o partinin liderini başbakan olarak seçmek zorunda. Aksi takdirde hükümet güvenoyu alamaz.
Cumhurbaşkanı kanunları referanduma götürebilir. Başbakan ve Meclis Başkanlarının görüşünü alarak, Meclis'i fesih yetkisi de var. Dilerse bu yetkiyi, Meclis'le çatıştığı takdirde kendi isteklerini kabul ettirmek için kullanabilir. Ama gene aynı çoğunluk parlamentoda karşısına çıkarsa, bu defa, siyasi etik, cumhurbaşkanının istifasını gerektirir.
Başkanlık Sistemi arayışları, geçmişte istikrarsız hükümetlerden kaynaklanıyordu. Çünkü Türkiye, kısa ömürlü koalisyonlar dolayısıyla yönetilemiyordu. Bugünkü arayış ise, 2014'te cumhurbaşkanı seçileceği hesap edilen Tayyip Erdoğan'ı biraz daha güçlü kılma ve partisi üzerindeki hâkimiyetini devam ettirme arzusundan kaynaklanıyor.