28 Şubat'ta 4'üncü dalganın gelmesini Tayyip Erdoğan eleştirdi: "Bir dalga, iki dalga, üç dalga filan... Bunlar toplumun huzurunu kaçırıyor. Biz de ciddi mânâda rahatsızız. Atılması gereken adım atılır, biter geçer. Ama böyle arka arkaya geldikçe, kusura bakmasınlar dalgalarda bu ülke boğulur." Ben de aynen böyle düşünüyorum. Zaten 28 Şubatçıları tutuklu yargılamanın ne gereği var? Yıllardır bu insanlar kaçmamış... Yargılama ihtimali doğduğu zaman da Türkiye'de kalmışlar. Karartacak delil yok. Kaldı ki, toptancı bir zihniyetle olaya yaklaşılıyor. Kim Batı Çalışma Grubu'na girmişse, hepsi tutuklandı. Emir komuta zinciri içinde, amiri var, emir alan subayı var. Bunlara hiç özen gösterilmiyor. Balyoz'da da bu böyle. Adam talimatla harp oyununa katılmış, ya da bazı listelerde isminin yanında 3 çarpı çıkmış, "güvenilir, faydalanılabilir" anlamında. O tarihte bu subayların rütbeleri düşükmüş; sonradan önemli görevlere terfi etmişler. Onlar da tutuklu. Bir de hastalar var. Meselâ, Ergin Saygun Paşa. Geçenlerde Silivri Hastanesi'ne gitmiş; doğru dürüst muayene bile etmemişler; üstelik kötü muamele görmüş. Bu kişilerin farkına varmadan suça bulaştıklarını da aklımızdan çıkarmayalım. Zira, o zamanlar "cumhuriyeti koruma kollama" adettendi. Üstelik Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nde de, laik cumhuriyeti koruma görevi vardı. Fişlemeler, buna dayandırıldı. Doğru bir şey yapıldı demiyorum. Fakat, koruma kollamanın adetten olması, hafifletici sebeb sayılmaz mı?