Uygulamalı din dersinin bütün okullara seçmeli olarak yayılması, bazı soruları da beraberinde getirdi. Meselâ, çocuklar, namazdan önce nasıl abdest alacaklar? Nerede alacaklar? Namaz kılacaklar mı? Ya da kızlar Kur'an-ı Kerim dersinde başını örtecek mi? Sınıflar karma mı olacak? vs...
Aynı okulda, bazılarının Sünni İslâm'ı öğrenmesi, diğerlerinin Alevi dersine girmesi, bir başkasının inançla ilgili hiçbir ders seçmemesi, talebeler arasında tefrika yaratır mı? Bu endişeleri Fehmi Koru da paylaşıyor olmalı ki, pazar günü TRT 1'deki Politik Açılım programında farklı bir öneri ortaya attı: "Diyanet İşleri Başkanlığı'nın okulları olsun. Bu okullarda normal tedrisatın yanı sıra, din derslerine devam imkânı verilsin; öğrenciler, camiye gidip eğitim görsün; orada abdest alsın, namaz kılsın."
Bence, sonuçları görmeden endişe etmek beyhude! Birçok Katolik okulunun içinde küçük bir Kilise bulunur. Dileyen ibadetini orada rahip ya da rahibelerle yapabilir. Bunu, Notre Dame de Sion tecrübemle söylüyorum. Avludaki Kilise'nin mevcudiyeti bizi hiç rahatsız etmezdi. Ama biz Müslümanlar oraya gitmezdik. Okulumuzda çok fazla Musevi ve Rum vardı. Onlarla da arkadaştık. Küçük yaşta, değişik inançtaki insanların birbirini fark ederek bir arada yaşamasının bence pedagojik bir faydası oluyor. Dinini öğrenmek isteyen gençlerin, sadece İmam Hatiplerde okuması, onları cemiyetin bir başka kesiminden adeta tecrit ediyor. Dindarı, daha az dindarı, Müslüman'ı, Hıristiyan'ı, Musevi'si ya da ateisti, değişik kimliklerinin farkına vararak iç içe yaşarlarsa, bunun şartları küçük yaşlardan itibaren hazırlanırsa, birbirlerini daha iyi anlayan insanların oluşturduğu bir topluma belki ulaşabiliriz.