Gazeteler, AK Parti'nin, terörle mücadelede yeni bir yol haritası benimsediğini yazıyor: Oslo benzeri bir süreç yaşanmayacak, PKK ya da onun güdümündeki BDP ile müzakere edilmeyecek, ipleri PKK'nın elinde olmayan partiler muhatap alınacak, çözüm yeri olarak parlamento dışında hiçbir zemin kabul edilmeyecek, PKK ile bir daha görüşülecekse bu ancak silâh bırakması için olacak.
Oslo, kanaatime göre, zaten Tayyip Erdoğan'ın inisiyatifi dışında, 2005- 2006'da başlatılmıştı. Müsteşar yardımcısı Hakan Fidan, çok ileri bir tarihte, 2011 Mayıs'ında müzakerelere dahil olmuştu. Ortaya çıkan protokolü, Tayyip Erdoğan kabul etmedi; etmesi de mümkün değildi. Çünkü taleplerden bazıları, mevcut anayasal rejimin dışında öneriler taşıyordu. Meselâ, özerk Kürdistan... Meselâ, Suriye'den, Irak'tan temsilcilerle KCK üyelerinin de katıldığı bir Barış Konseyi'nin kurulması; Konsey'in içinde MHP, CHP ve AK Partililerin yer alması. Öcalan, protokol, hükümetçe kabul edilmezse, halk savaşının başlaması direktifini de Kandil'e MİT üyeleri vasıtasıyla iletmişti. MİT krizi ortaya çıkınca, kimi meslektaşlarımız, Erdoğan'ın ikinci bir Oslo süreci başlatacağını, MİT üyelerini ifadeye çağıran savcılığın buna engel olmak istediğini ileri sürmüştü. İddiaların doğru olmadığını, bugünkü gelişmeler gösteriyor. Ben, ilk günden itibaren, Erdoğan'ın, kendi inisiyatifi dışında başlayan Oslo müzakerelerinin devamını getirmeyeceği düşüncesindeydim; haklı çıktım. Çünkü PKK ile sadece silâh bırakma, bunun karşılığında, eylemcilerin Kandil'den indirilmesi ve Öcalan'ın akıbeti konuşulabilir. Yasal düzenlemelerde, muhatap BDP olmalıdır. Oslo'da ise, MİT elemanları, devletin siyasi yapısını da tartışmaya açmış, bütün sorunları Öcalan'la halletmeye gayret etmişti.