Sabah gazetesi ve Haber Türk, Devlet Denetleme Kurulu'nun (DDK) Hrant Dink raporunda sansürlenen 6 sayfalık bölüm hakkında bazı bilgiler verdi. Buna göre Kurul, Trabzon Jandarması ile Trabzon ve İstanbul Emniyet mensuplarını sorumlu tutuyor. Trabzon Emniyet Müdürlüğü (Ramazan Akyürek döneminde), Yasin Hayal'in Hrant Dink'e yönelik ses getirici bir eylem düzenleneceğine dair bilgiyi İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne bildirmişti; ancak Kurul'un raporu, Jandarma Komutanlığı ile Trabzon Valiliği'nin bilgilendirilmemesini noksan olarak görüyor. Buna mukabil, Trabzon Jandarma Komutanlığı'na Trabzon Emniyet Müdürlüğü'nce edinilen istihbaratın benzerinin daha net ve ayrıntılı olarak başka kaynaklardan intikal etmiş olduğunun altını çiziyor. Hatta Jandarma Komutanlığı'na, Dink'in öldürülmesine yönelik silâh temin edildiği veya edinilmek üzere teşebbüste bulunulduğu istihbaratının da geldiğini hatırlatıyor. DDK, özellikle İstanbul Emniyet İstihbaratı'nı suçluyor. Çünkü bu birimdeki kişiler, Yasin Hayal'in İstanbul'da buluşacağını söylediği amcası Osman Hayal'e odaklanan bir çalışma yapmadıkları halde, yapılmış gibi gerçeğe aykırı tahkikat raporu düzenlemişlerdi. Zaten hükümet de, sorumlu bulduğu İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler'i hemen görevden almıştı.
Vazgeçemediğim Medya Mahallesi'ni izlerken ne göreyim! Ayşenur Arslan, "Nedim Şener, ihmali olan görevlileri işaret etmişti; ama şimdi hapiste" demez mi! Oysa Şener, ihmali olan görevlileri işaret etmekten ziyade, "Fethullahçı" diye suçladığı Ali Fuat Yılmazer'i ve Akyürek'i hedefine almıştı. Şener, DDK raporunda, "sahte evrak düzenledi" diye suçlanan İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Güler'e ise, toz kondurmamıştı. Hatta Hanefi Avcı'yla birlikte, Yılmazer'in Güler'in yerine atanmasını "Cemaatçi bir tertip" gibi göstermişti.
Görüşleri özetlemek gerekirse...
"İstihbarat Daire Başkanlığı, telefon detaylarını, kimin ne zaman, hangi numarayı incelediğinin tutulduğu Log kayıtlarını değiştirmişti. Bu çok vahim bir durumdu. İstihbarat Daire Başkanlığı güvenilirliğini yitirmişti." (Şener, İstanbul'un görevini yapmış olmasına rağmen, Ankara İstihbarat Daire Başkanlığı'nın Log kayıtlarını değiştirerek, Güler'i sorumlu duruma düşürdüğünü ve bu tertip neticesinde Cemaatçi Yılmazer'in İstanbul İstihbaratı'na getirildiğini ileri sürüyor. Oysa Log kayıtlarının değiştirilmediği, bilirkişi raporlarıyla ortaya çıktı.)
"İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, sahip olduğu güce rağmen Ahmet'in gidişini engelleyemediği gibi, Yılmazer'e alenen muhalefet ettiği halde onun da getirilişini engelleyemedi." (Posta'daki yazısından)
Avcı ve ona dayanarak Şener hep şu fikri savundular: "Mülkiye Başmüfettişleri, Güler'i ve İstanbul Emniyeti'ni suçlu göstermek istiyordu. Oysa, İstanbul Emniyeti, Yasin Hayal'in ağabeyinin adresi denilen yeri araştırdı, böyle bir adresin bulunmadığını tespit etti. Ayrıca Hayal'in telefonlarını sorguladı ve onun ağabeyiyle birlikte o anda Trabzon'da olduklarını gördükleri için, olayı Trabzon'a devredip, tahkikatı kapattı."
DDK raporu, Avcı ve Şener'in iddialarını naksediyor.
Ayşenur Arslan, cinayet sırasında, İstanbul İstihbarat'tan sorumlu Emniyet Müdürü'nün Yılmazer olduğunu sanıyor olmalı ki, Güler'in adını ağzına almayıp, sadece Yılmazer'i suçladı programında. Ve tabii Akyürek'i. (Oysa DDK raporu, Yılmazer'i Mülkiye Başmüfettişlerinin kusurlu bulmadığını ve yenilenen şikâyetlerle itirazların ardından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nca da hakkında takipsizlik kararı verildiğini açıklıyor.) Akyürek ise, hiç değilse İstanbul İstihbaratı'nı uyarmıştı. DDK, onun halefi olan Reşat Altay'ın niçin hiçbir izleme yapmadığını soruyor. Ama Ayşenur Arslan, bu soruyla ilgilenmiyor bile.
Kıssadan hisse: Gerçeklere ulaşmak istiyorsak, önce okuduğumuzu anlamalıyız. Sonra seçici algılamadan vazgeçip, objektif davranmalıyız. Ve nihayet, birilerini aklamak, diğerlerini suçlamak gibi bir arzuyu kenara bırakıp, sadece doğru haberin peşine takılmalıyız.
Ayşenur Arslan'la tatlı tatlı atışıyoruz. Hoşgörüsüne sığınarak, bugün de kendisini eleştireceğim. Raporda, "İstanbul Emniyeti'ndeki şüphelilerin soruşturulmasına valilikçe izin verilmiş, ancak, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi'nin kararıyla yargı önüne çıkarılmaları engellenmiştir" diye yazıyor ama Arslan bu tarafı da görmezden geldi. Hükümetin, sorumluları koruyup kolladığını söyledi.