Organize suç örgütü, süreklilik arz eden hiyerarşik bir yapılanmadır. İşlenen suçlarda da bir devamlılık mevcuttur. Dolayısıyla, "emirkomuta" zincirini somut olarak delillendiremezseniz, Hrant Dink'i öldürenlerin eylemine, "örgüt işi" diyemezsiniz. Eğer "Örgüt var"diyorsanız, -ki bana göre de var- o zaman bu suikastı Ergenekon gibi yasadışı bir yapıyla irtibatlandırmak gerekir. Zaten, birkaç milliyetçi gencin belirli bir hedef yoksa, Hrant Dink'i öldürmesi de mantıklı değil. Onu ve başkalarını da öldürerek, sabotajlar düzenleyerek, ülkede istikrarsızlık yaratmak, gayrimüslimlere yönelik suikastlarla Türkiye'yi uluslararası arenada sıkıntıya sokmak, siyasi iktidarı yıpratmak, zaafa düşürmek gibi amaçlar mevcutsa, eylem ancak o zaman mantıki bir çerçeveye oturtulabilir.
Nitekim, Kafes Eylem Planı'nda da, buna ilişkin bir tespit var: Rahip Santoro, Zirve Yayınevi katliamı ve Dink cinayetlerinden operasyon diye söz ediliyor, bir silsilenin varlığına işaret ediliyor.
Bütün bunlar tamam da, hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak delil yoksa, hâkim nasıl "Örgüt var" kararını verecek? Diyelim ki, suikastı Ergenekon'un Trabzon şubesi işledi. Kim bu hücrenin başı? Dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek mi? Coşkun İğci'nin ihbarını değerlendirmeyen Trabzon Jandarma Komutanı Ali Öz mü? Yoksa Yasin Hayal'in Hrant Dink'e karşı ses getirici bir eylem hazırlığı içinde olduğu istihbaratını almasına rağmen, İl Koruma Komisyonu'na bilgi vermeyen İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güner mi?
14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Rüstem Eryılmaz, kararında "Örgüt yok" demiyor. "Örgütün varlığını gösterecek yeterli delil olmadığını" söylüyor. CMK 223'ün "b" fıkrasında suçun işlenmediğinin sabit olması ile "e" fıkrasındaki işlendiğinin sabit olmaması farklı; "e"de anlatılan husus, delil yetersizliği. Unutmayalım ki kuşku, her zaman sanık lehine yorumlanır.