Irak-Türkiye sınırında meydana gelen müessif olay sonucunda, 35 vatandaşımız hayatını kaybetti. Resmi açıklamaların yanı sıra, hadise mahalline giden sivil toplum örgütlerinin de raporları var. Mazlumder ve İnsan Hakları Derneği'nin bazı tespitleri, konunun çok iyi araştırılması gereğini ortaya koyuyor. Söz konusu güzergâhın sürekli kaçakçılar tarafından kullanıldığı, bunun da, güvenlik kuvvetleri dahil herkesçe bilindiği ileri sürülüyor. Hayatını kaybedenler 12-28 yaşlarında; olayın meydana geldiği yerin Gülyazı- Ortasu köylerine uzaklığı 1-1.5 saat. Mazlumder ve İnsan Hakları Derneği'nin raporuna göre, "sınır ticareti" uzun yıllardan beri karakolun bilgisi dahilinde yapılıyor; özellikle son bir ayda karakol tarafından kolaylık ve müsamaha gösteriliyor. Ortasu köyünde bulunan Jandarma karakolu, 10 gün önce boşaltılmış ve Gülyazı Alayı'na taşınmış.
Mazlumder yetkililerinin görüştüğü Hacı Encü (19 yaşında) hadiseden sağ kurtulan bir vatandaşımız. Özetle şu beyanlarda bulunuyor: "...28 Aralık 2011 günü saat 16'da 40-50 kişilik bir grup ve bu sayıda katırla beraber, sınırın Irak tarafına geçtik. Karakola bir bilgilendirme yapmadık ama, gidip geldiğimizi zaten biliyorlardı. Amacımız şeker ve mazot getirmekti. Hatta giderken insansız hava aracının sesini dahi duyduk; ancak sürekli gidip geldiğimiz için yolumuza devam ettik. Akşam 19'da katırları yükleyerek yola çıktık. 21 civarında sınıra yaklaştık. Bizim köyün yaylasına vardık; yayla tam sınırdadır. Orada önce aydınlatma fişeği ve akabinde de, topobüs atışı yapıldı. Yükümüzü sınırın diğer tarafında bıraktık. Hemen ardından uçaklar geldi ve bombardıman başladı... Çok uzun zamandır bu işi yapıyoruz. İki kişi evliydi, diğerleri lise ve ilköğretim öğrencisiydi..."
***
Başbakan'ın anlattıklarından da, 10 gün kadar önce MİT'ten istihbarat geldiği anlaşılıyor. Sonra insansız hava araçları 40 kişilik grubu görmüş ve F16 uçakları bomba yağdırmış.
Burada, meşhur
Gediktepe saldırısı akla gelmiş olabilir. Emniyet Müdürlüğü Büro Amiri Başkomiser Ahmet Yiğenoğlu'nun Gediktepe üs bölgesine saldırılacağı bilgisini ilgili makamlara bildirmiş olmasına rağmen, tedbir alınmaması o tarihte çok eleştirilmişti. 11 askerimizi kaybetmemiz üzerine, Tümgeneral Gürbüz Kaya
"Karartıları gördük, çoban sandık" açıklamasını yapmıştı. Hatta o açıklamadan kısa bir süre sonra Hatay'ın Hassa ilçesinde güvenlik güçleri
kekik toplayan köylülere, terörist sanarak ateş açmış, iki köylünün ölmesine sebebiyet vermişti. Teröristin çoban sanılması, kekik toplayan köylünün ise, terörist diye öldürülmesi çok tartışıldı. Herhalde Genelkurmay Başkanlığı, hafızalarda da bu bilgiler taze olduğu için, teröristi hedef alıyorum düşüncesiyle köylüleri bombaladı. Ama ne olursa olsun, ortada çok vahim bir hata var. İşin teknik yönünü bizim bilmemiz mümkün değil fakat gene de
"Genelkurmay tedbiri elden bırakmamalıydı" diyebiliriz. Meselâ, yakındaki karakollardan bilgi alınabilirdi. Ya da bombalamak yerine, bir grup asker bölgeye sevk edilerek temas arayışına geçilebilirdi. Erdoğan, açıklamasında MİT'in yanlış bilgi verip yönlendirdiği iddialarına sert bir dille karşı çıktı. Büyük ihtimalle çok vahim bir kaza olduğuna ben de inanıyorum. Ama gene de yaşadığımız tecrübelerin ışığında, öküzün altında buzağı aramanın doğru olacağını düşünüyorum. Hiç değilse hangi noktada bir ihmal var, can kaybını engellemek için ne yapılırdı da yapılmadı, bütün teferruatıyla araştırılmalı.
BDP, yas ilân etti. Madem tekbir milletiz, et ve tırnağız, bu bizim de yasımız. Gönül isterdi ki, Tayyip Erdoğan bakanlarını alsın, bölgeye gitsin; hayatlarını kaybedenlerin ailelerini ziyaret etsin. Böyle büyük bir olay, kuru taziye ile geçiştirilmemeli.