Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Prof. Taner Akçam tarafından açılan davayı sonuçlandırdı ve Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 301. maddesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesini ihlâl ettiği kararını verdi. Eski TCK'nın 159. maddesi, yeni TCK'da 301. madde haline geldi. O zaman da çok tartışılıyordu, şimdi de. Söz konusu madde, Türk milletine, cumhuriyete, TBMM'ye, hükümete, güvenlik güçlerine hakareti cezalandırıyor. 28 Şubat sürecinde, 159. maddeye, askere hakaret gerekçesiyle sık sık başvuruldu; peş peşe davalar açıldı. Dönemin hassasiyetine göre, zaman zaman maddedeki bir unsur öne çıkabiliyor. Ermeni ve soykırım tartışmalarında da, "Türk milletine hakaret" üzerinde çokça duruldu. Hatta madde ilk şekliyle "Türklüğe" hakareti suç sayıyordu. Hrant Dink'e de "Türklüğe hakaret ettiği" iddiasıyla 301'den dava açılmıştı. O öldürüldükten sonra, 301. maddedeki "Türklüğe hakaret", "Türk milletine hakaret" olarak değiştirildi. AİHM, değiştirilmiş şekliyle de maddeyi Sözleşme'ye aykırı buldu.
Ufak bir hatırlatma yapmak isterim: AK Parti, "Türklüğe hakaret" ibaresini, "Türk milleti" olarak değiştiren kanun teklifini TBMM'ye sunduğunda ve dava açılmasını Adalet Bakanı'nın iznine bağlamak istediğinde (yıl 2008), CHP ve MHP, "Türklüğe ve cumhuriyete hakaret cezasız kalacak" diye şiddetli bir muhalefet yürütmüştü. Baykal, "AKP, Türklüğe hakareti suç olmaktan çıkarma ayıbına ortak arıyor. Haydi başka kapıya" diyor ve devam ediyordu: "Türk ulusuna hakaret etmek, düşünce özgürlüğüne neden engel olsun? Kendi ulusal kimliğine hakaret edince mi aydın olunuyor?"
Tabii bütün ulusalcı cenah, alkışlarla, Baykal'ın arkasında saf tutuyordu.
Özgürleşmek isteyen bir Türkiye'de, Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Baykal'a göre çok daha iyi bir partner olduğunu düşünüyorum. Anayasa Uyum Komisyonu'nda uyumlu bir çalışma sergilenebilir. Yalnız, ortada bir tuhaflık var. BDP'nin Uyum Komisyonu'na, kendisini temsilen gönderdiği Prof. Büşra Ersanlı, KCK'nın yeni dalgasına kurban gitti.