Arap baharı, halkların diktatörlere karşı direnişinin sembolüydü. Ama tabii, demokrasiye geçmek kolay değil. İlk adım Tunus'ta atıldı ve seçimler yapıldı. Raşid Gannuşi'nin liderliğini yaptığı Ennahda hareketi, beklendiği gibi en fazla oyu aldı. Endişeler var. Ennahda'yı İslâmcı bir parti gibi değerlendirenler, Arap baharını yaşayan ülkelerin, bu defa da, böyle bir çizgiye savrulmasından kaygılanıyor. Hele, Kaddafi'nin öldürülmesinden sonra, Libya Ulusal Geçiş Konseyi Başkanı Mustafa Abdülcelil'in "Biz Müslüman bir ulus olarak yasaların temel kaynağını şeriat olarak kabul ediyoruz" demesi, tedirginliği iyice arttırdı. Oysa özellikle Ennahda, ılımlı bir çizgiyi benimsiyor; herkesin inancına saygılı davranılacağını açıklıyor. Zaten nispi seçim sistemi benimsendiği için, Raşid Gannuşi, farklı eğilimlerle ittifak yapmak zorunda.
Burada bir parantez açayım ve Cezayir'i hatırlatayım: 26 Aralık 1991'de, İslâmi Selâmet Cephesi (FİS) birinci tur seçimleri büyük ekseriyetle kazanmıştı. 26 Ocak 1992'deki ikinci tura izin verilmeden, ordu yönetime el koymuştu. 1962'den beri iş başında olan Ulusal Kurtuluş Cephesi, seçimden birinci parti olarak çıkacağını düşündüğü için, iktidarı avantajlı kılan bir seçim sistemi benimsemişti; ama FİS yarışta birinci gelince, adaletsiz seçim sisteminin mağduru oldu. Bununla beraber, askeri müdahale sayesinde, iktidarda kalma şansını yeniden elde etti.
***
Türkiye'de CHP, tıpkı Ulusal Kurtuluş Cephesi gibi, milli mücadeleyi yürüten ve devleti kuran partiydi. 1950'de vatandaşın ak oylarıyla Demokrat Parti iktidara geldi. CHP'liler,
"Beyaz Devrim"inİnönü'nün sayesinde gerçekleştiğini hep ileri sürer, Demokrat Parti'nin mücadelesini ise, ihmal eder; hatta inkâr eder. Oysa İsmet Paşa o kadar gönüllü olsaydı, 1946'daki hileli seçimlere göz yumar mıydı? 1946'dan önce, hilelere fırsat veren
"açık oy, gizli tasnif" sistemini değiştirmez miydi? Üstelik 1950 öncesinde, aynı Cezayir'de görüldüğü gibi, birinci gelen partiye avantaj sağlayacak
"çoğunluk sistemini" CHP getirmişti. Bir vilayette bir oy bile fazla alan parti bütün milletvekilliklerini kazanıyordu. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Demokrat Parti birinci çıkınca, 487 milletvekilliğinden 408'ini alabildi. Oysa DP'nin oy oranı % 52.6, CHP'ninki ise % 39.4 idi.
Yeniden Arap ülkelerine dönelim... Cezayir, 1992 darbesinden sonra, büyük bir iç savaş yaşadı. Ülke,
"derin devlet" destekli terör eylemleriyle karşı karşıya kaldı. Amaç, terörün İslâm kaynaklı olduğunu gösterip, İslâmi Selâmet Cephesi'ni gözden düşürmek ve diktatörlüğün alternatifinin radikal İslâm olduğunu göstermekti. Cezayir'de hâlâ FİS yasa dışı bir parti konumunda. Tunus ise, şimdilik ilk merhaleyi aştı. Bundan sonra, Kurucu Meclis bir anayasa hazırlayacak ve demokrasi süreci, umut ediyorum, devam edecek. Bu arada, yeni oyunlar tezgâhlayıp, korkular pompalayarak Ennahda hareketini devre dışı bırakmaya çalışanlar çıkar mı, bilemiyorum. Gannuşi, din ve vicdan özgürlüğüne saygılı davranacağından, herkes ile işbirliği yapacağından söz ediyor. Bakalım Tunus'ta demokrasi çiçeği açabilecek mi?