Kemal Kılıçdaroğlu, grup toplantısındaki konuşmasını "Köstebek, Beşir Atalay'dır" cümlesiyle tamamladı. Peki neye dayanıyordu? 14 Ekim 2009'da, saat 22.19'da, İçişleri Bakanlığı Özel Kalem'inden, bakanın koruma müdürünün yaptığı konuşmaya istinaden bu iddiasını ortaya atmıştı. Koruma, Kırıkkale Belediye Başkanı Veli Korkmaz'ı aramış, ona, Deniz Feneri'yle ilgili bazı kişilerin ev ve işyerlerinin aranacağı haberini vermişti. Veli Korkmaz, saat 22.22'de, Kanal 7 televizyonu Genel Yayın Müdürü Mustafa Çelik'i aradı. Çelik, hemen arkasından ortağı İsmail Karahan'a haber verdi. Aynı zamanda, Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman'ı da arayarak hemen bir toplantı düzenlenmesini sağladı. Zaten, İsmail Karahan'ın savcılık ifadesinden de, Mustafa Çelik'in, arama yapılacağı haberini kendisine verdiği anlaşılıyor. Karahan, "Çelik bir yere ayrılmamamı, gerekirse bilgime müracaat edeceklerini söylemek için beni haberdar etti" diyor savcıya.
Dolayısıyla, bakan korumasından başlayıp, Veli Korkmaz, Mustafa Çelik, İsmail Karahan ve Zekeriya Karaman'a uzanan zincir doğru. Ama ne yapıyor Kılıçdaroğlu? Bakanın ismini karıştırıyor. Oysa savcılığın hazırladığı dosyada böyle bir suçlama yok. Kılıçdaroğlu'nun adetidir; doğrulara hep yanlışları katık yapar, kafa karıştırır. Savcılarla konuştum. Bakan ile koruma müdürü arasında olaya ilişkin bir irtibat bulunamamış; böyle bir delil yok. Ama Kılıçdaroğlu, kolayca insanları "yolsuzluk yaptı" diye suçlayan biri. Kayseri'de bunun örneğini gördük. Beşir Atalay, Kılıçdaroğlu'nun "çamur at izi kalsın" kuralına niçin istisna teşkil etsin ki!