Deniz Feneri davası çok yavaş yürüyor. Almanya'da faaliyet gösteren Deniz Feneri e.V Derneği'nin gurbetçi vatandaşlardan topladığı 41 milyon Euro'luk paranın bir kısmının amaç dışında kullanılmasıyla ilgili iddialar, Frankfurt Eyalet Yüksek Mahkemesi'nde dava konusu olmuş ve bir miktar sermayenin Türkiye'deki Kanal 7 televizyonuna aktarıldığı hükme bağlanmıştı. (17 Eylül 2008)
Bir ayak Türkiye'de olduğu için, iddialarla ilgili bizim ülkemizde de soruşturma açıldı. 2.5 seneden beri iddianame bekleniyor. Dosyalar Almanya'dan bir türlü gelemedi; tercüme edilmesi büyük zaman aldı. İddianamenin adli tatilden, yani 1 Ağustos'tan önce açıklanacağı belirtiliyor. Buna çok sevindim. Çünkü ne zaman Ergenekon'dan ya da Balyoz davalarından bahsetsek, hiç ilgisi olmamasına rağmen, önümüze "Ya Deniz Feneri?" diye bir soru çıkıyor. Deniz Feneri bir yolsuzluk hikâyesi. Ergenekon ise, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel düzenini ilgilendiren, içinde darbe hazırlıkları, faili meçhul cinayetler, tertipler, tuzaklar olan bir dava. Aralarında irtibat yok; benzerlik de yok. Ama öyle bir takdim ediliyor ki, sanki "yandaş medya", Deniz Feneri'nin üzerini kapatmak isterken, Ergenekon'un peşine düşmüş. Üstelik şöyle bir hava basılıyor: "Deniz Feneri'nin üzerine gidenin başı yanar."
Böyle bir sıkıntı varsa, Deniz Feneri'yle ilgili yazılarınızı bana gönderin, ben yayınlayayım. Buradan savcılara da sesleniyorum: Elinizi çabuk tutun, davayı bir an önce açın.
Gecikmiş adalet, adalet değildir.