CHP içindeki iki karşıt görüş, her adımda hissediliyor. Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) ile seçim ittifakından, Paris'teki mezar ziyaretlerine kadar kulağa hep itiraz sesleri geliyor. Yok efendim, Ahmet Kaya "Apo'yu özledim" demiş; Yılmaz Güney, hâkim Sefa Mutlu'yu öldürmüş. İtiraz sadece MHP'den ya da AK Partili medyadan gelse iyi de, CHP'nin içi de kaynıyor. Karadeniz seyahatine çıkan Baykal'ın açıklamalarında, yeni yönetimin çizgisine tepkiyi görmemek mümkün değil: "İktidarın politikalarına özenerek, CHP'yi değiştirerek, dönüştürerek, bozarak bir yere gitmek mümkün değil. Muhalefette görevim yok diye düşünürsen, iktidar olmak için kısa yollar ararsın. Bizim tarihi misyonumuz var. Etnik ayrışmaya omuz vermeyen ve mezhep temelinde açılımlar yapmayan bir siyaset izlemeliyiz."
Öte yandan Kılıçdaroğlu da, Diyarbakır'da, bölgeyi ihmal ettikleri için halktan sürekli özür diliyordu. İhmal edenin kendisinden önceki yönetim, yani Baykal olduğu kuşkusuz.
Ortadaki zorluğu şöyle özetleyebiliriz: Kılıçdaroğlu, genel seçimde %27'nin altına inmezse, yeni arayışların önünü kesebilir. Başarılı olması, "İki başlılık" görüntüsünü bertaraf etmesine bağlı; bu yüzden seçimli Kurultay'a gitmek zorunda. Ama tam da seçim öncesi yaşanacak bir kavgayı parti nasıl göğüsleyecek? Demokrat görünmek için "çarşaf listeyi" göze alabilecek mi? Bu durumda, Kurultay sonuçları ne olacak? Parti Meclisi hangi dengelerle yeniden kurulacak? Küskünler ortaya çıkmayacak mı? Belki de bütün bu sorunlar yumağına rağmen, sol seçmen, - medyanın da yarattığı hava ile-, Kılıçdaroğlu'nun Genel Başkanlığı tartışılmasın diye seçimlerde CHP'ye destek verir. Kılıçdaroğlu, seçimli Kurultay'ı göze alır ve Parti Meclisi listesinin firesiz ya da az bir fireyle geçmesini sağlarsa, dar geçitte yolunu rahatlatacak önemli bir adım atmış olacaktır.