"Nerede o eski bayramlar" demeye hakkım yok. Çünkü, ben de bayram haftası yurtdışına gidenlerdenim.
Hıristiyanlar, Noel'den hiç taviz vermediler. Bizim bayramların ise, maalesef pabucu dama atıldı! Eş, dost, aile ziyaretleri, lezzetine doyamadığınız kuzu kavurma ve eline tutuşturulan 5-10 lira harçlıkla sevinçten göğe uçan çocuklar... Belki taşrada bu âdetler devam ediyor ama, özellikle, durumu iyi olanların gözü seyahatte. Bir de, uzun bayram haftası tatil fırsatı yaratınca, şehirler adeta boşaldı.
Ben de Paris'teydim. Fransa'nın başkenti, Türklerin istilasına uğramış gibiydi. Adım başı vatandaşlarımıza rastlamak beni memnun etti. Acaba Türkler hep aynı şeyleri mi seviyoruz? Meselâ, Paris'e her gelişimde gittiğim et lokantası: "L'Entrecote"... Kuyrukta bekleyen 3-5 ailenin hepsi de Türk'tü. Konuşmasalar da anlıyorsunuz... Zira tek söylenen, "Yahu bir türlü ilerleyemiyoruz" diye homurdanan bizimkiler; diğerleri sessiz sedasız bekleşiyor. Champs Elysées'nin köşesindeki eczane (Gece 12'ye kadar açık olan Pharmacie Anglaise); içeriye her girdiğimde mutlaka Türkçe konuşmalar duydum. St. Germain ve Champs Elysées'deki mağazalarda da, (ya da Printemps ve La Fayette) aynı durum. Sanırım biz Türkler, müzelerden ziyade giyim, kuşam ve lokantaya rağbet ediyoruz. Eyfel'e, Louvre Sarayı'na veya Musée D'Orsay'e gitmedim. Gitseydim, acaba, gene bizden birine tesadüf eder miydim? Belki tek tük, ama yoğunluk alışverişteydi; bir de gastronomideydi.