Artık son birkaç güne girildi. Gözler, 12 Eylül gecesinde. Yazılarımda parça parça düşüncelerimi okurlarımla paylaşıyorum. Bugün, kendi açımdan niçin "evet" diyeceğimin sebeblerini anlatmak isterim.
Benim için en önemli değişiklik, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) yapısının değiştirilmesi. Çünkü son aylarda, bu Kurul'un, geçmişteki olaylardan ülkemizin temizlenmesine, arınmasına, mazisiyle hesaplaşmasına fırsat vermemek için direndiğine yakından şahit oldum. İşin peşine düşen Ergenekon savcılarını sürekli yerinden etmek istiyor. Zaten sicilinde benzer olaylar var: Şemdinli/ Ferhat Sarıkaya, Evren'in yargılanması/ Sacit Kayasu, Balyoz'dan peş peşe tahliyeler/Oktay Kuban, Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner'in savcılarının yetkilerinin kaldırılması gibi.
Ayrıca, HSYK'daki 5 kişinin, alt kademedeki mahkemelerin hâkim ve savcıları üzerinde bu kadar etkili olması antidemokratik. Bütün bunlara, bugünkü Başkanvekili Kadir Özbek'in siyasi açıklamaları da ilave edildiğinde, mevcut durumun vahameti ortaya çıkıyor.
(Hatırlatalım: Bugünkü durumda, sadece Yargıtay ve Danıştay üyeleri HSYK'ya seçilebiliyor. Adayları da, zaten, Yargıtay ve Danıştay gösteriyor, cumhurbaşkanı atıyor. Bunun yanı sıra, Yargıtay üyelerinin tümünü, Danıştay üyelerinin de önemli bir bölümünü HSYK seçiyor. Bu kast sisteminin kırılması gerektiğine inanıyorum.)
HSYK, çok daha demokratik bir yapıya kavuşturuluyor. Kurul'un 20 seçilmiş üyesinin 15'ini hâkim ve savcılar doğrudan belirliyor; cumhurbaşkanının vizesi kalkıyor. Dolayısıyla, "Derin devlet vesayetinin yerini AK Parti yargısı alıyor" iddiası tamamen yanlış.