Anayasa maddeleri arzu edildiği takdirde, birkaç bölüm halinde ya da toptan referanduma sunulabilir. CHP, partilerin kapatılmasını zorlaştıran değişiklikle, yargı organlarına ilişkin düzenlemelerin paketin geri kalanından ayrı olarak oylanmasını talep ediyor. Bu mümkün ama zorunlu değil.
Venedik Komisyonu raporuna atıfta bulunarak "Batı standardının" paketin parçalanmasını gerektirdiği iddiası ise gerçeği yansıtmıyor. En azından, Prof. Ergun Özbudun ve Serap Yazıcı'ya göre, söz konusu rapor, "Değişikliğin, anayasanın muhtelif bölümlerindeki çeşitli hükümleri içermesi halinde, hükümler arasında içsel bağlantı aranması" nı şart koşuyor. Hükümler arasında içsel bağlantı varsa, tümünün birlikte halkoyuna sunulması mümkün.
Peki, sendikal hakların genişletilmesi ya da kadına karşı ayrımcılığın kaldırılması ile, partilerin kapatılmasının zorlaştırılması veyahut bazı yargı organlarının yapısının değiştirilmesi birbiriyle bağlantılı mı?
Özbudun ve Yazıcı bu soruya müspet cevap veriyor. Görüşlerini desteklemek amacıyla, 2009 AB İlerleme Raporu'ndan bir örnek gösteriyorlar. Bu raporun 69. sayfasında, "Yargı ve temel haklar" başlığı mevcut. Tek başlık altında, hem yargı reformuna, hem de çocuk hakları, sendikal haklar, ombudsman gibi konulara temas edilmiş. Bu durum "içsel bağlantının" delili değil mi?
Farklı örneklerle konuyu açabiliriz. Yasalarınıza, en ileri maddeleri koyabilirsiniz. Mesela, bizim anayasamızın 90'ıncı maddesinde, iç hukukla uyuşmadığı takdirde, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası hukuk ilkelerinin mahkemelerce esas alınması isteniyor. Ama yargı organları, uygulamada, aksine kararlar verirse, her şey kâğıt üstünde kalmaz mı? Hak ve özgürlüklerin teminatı yargıdır. Eğer bir yargı organı, bir profesöre "köpek" demeyi "eleştiri sınırları" içinde görmüş, bir hâkime "işgüzar" denildiğinde 11 ay hapis cezası vermişse, adil yargılama adaletsizliğe dönüşmüş ve kişi hakkı zedelenmiştir. Aynı şekilde Anayasa Mahkemesi ya da Danıştay, hak ve özgürlüklerin genişlemesi önünde engel teşkil edebilir. Halkın büyük çoğunluğu aksini düşünürken, başörtülü kızın üniversiteye gitmesinin yasaklanması ya da meslek liselinin katsayılarla önünün kesilmesi en çarpıcı örneklerdir. "Türk milleti adına karar veren" mahkemeler, kapalı devre sistem yüzünden, statükocu bir zihniyetin esiri olmuşsa, bu "kast yapısı" kırılmalıdır. Yanlış anlaşılmasın. Okurlarımdan bazıları, başörtülünün ya da İmam Hatipli'nin üniversitelere gitmemesini, laikliğin gereği gibi görebilir. Yanlış olan, Yüksek Yargı'nın, farklı eğilimleri yansıtmaması, tamamen, bu görüşün egemenliği altında bulunmasıdır. Anayasa Mahkemesi'ne, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na, Yargıtay ve Danıştay'a üye seçiminin temelleri 12 Eylül'de atılmış, "dar alanda paslaşmalar" ile bugüne kadar devam etmiştir. 28 Şubat sürecinde, Danıştay, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi üyelerine verilen brifinglerle güçlenen bir zihniyetle karşı karşıyayız. 411 oyla değiştirilen anayasa maddelerini yetkisini aşarak iptal eden Anayasa Mahkemesi, ya da -eski içtihadını hiçe sayarak- YÖK'ün düzenlemelerini anında durduran Danıştay, adaletten ziyade, 28 Şubat tasarruflarının bekçiliğine soyunmuş görünüyor.
Örneklerden de anlaşılacağı üzere, yargı organlarının terekküp tarzı ve zihniyeti ile kişi hak ve özgürlükleri arasında yakın bir bağ var. Anayasa değişikliğiyle, mevcut durumda bir düzeltme yapmak amaçlanıyor. Düzenlemede, noksanlar ya da hatalar bulunabilir. Ama amaç doğru. (Milliyet'ten Mehmet Tezkan'ın dediğinin aksine bir "hinlik" yok ortada) Bazıları bunu "Yüksek Yargı'yı ele geçirmek" olarak yorumluyor. Bana göre, 12 Eylül'de kurulan bürokratik oligarşik yapının, toplumdaki değişimleri kısmen yansıtacak şekilde, yeni baştan oluşturulması söz konusu. Bugün, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) üyeleri, Yargıtay ve Danıştay'ın kendi içinden gösterdiği adaylar arasından Cumhurbaşkanı'nca seçiliyor. Peki Yargıtay ve Danıştay üyelerini kim seçiyor? HSYK seçiyor. (Emme basma tulumba) Neden Batı'da olduğu gibi, sayıları 11 bini geçen alt derece mahkemelerinin hâkim ve savcıları bu seçime katılmasın? HSYK'ya üye atanırken, neden, Yargıtay ve Danıştay üyeleriyle yetinelim? Niçin yarışa, 4500 birinci sınıf hâkim ve savcı katılmasın? Hâkim ve savcıların tek kişiye oy vermesini sağlamak suretiyle, blok listelerin ve sanal barajların önünü kesme çabası niçin "hinlik" sayılsın?