Anayasa değişikliği paketinin gündeme gelmesiyle birlikte, Türkiye zor günlerin arefesinde. Zira bu kutuplaşma ortamında, muhalefetin uzlaşmaya niyeti yok. Belli ki referandumu, "AK Parti'ye evet mi, hayır mı?" sorusuna dönüştürmeye çalışacak. Daha oralara gelmeden, Parlamento'daki müzakereler sırasında, bazı maddelerde AK Parti'nin gerekli çoğunluğu sağlaması engellenebilir. AK Parti 336 milletvekilini sürekli parlamentoda hazır bulundurmalı, bunun yanı sıra, Barış ve Demokrasi Partisi'yle (BDP) mutlaka uzlaşma sağlanmalı. Diyelim ki, maddeler birinci engeli aştı, sıra referanduma geldi. Bu defa da, CHP'nin paketi Anayasa Mahkemesi'ne götürmesi kuvvetle muhtemel. Baksanıza, daha şimdiden Yüksek Yargı organları dahi, tamamen siyasi yorumlar yapıyor. Tartışma giderek siyasallaşacak ve Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker'in, "Anayasaya aykırı bulduğu anayasa değişikliği" bir ihtimal halka sunulmadan durdurulacak. Tabii o takdirde, bir erken seçimle AK Parti halkın karar vermesini isteyebilir. Bütün bunlar ihtimal dahilinde ve önümüzdeki günlerin nasıl geçeceğinin işaretini vermekte.
***
Üzerinde çokça konuşulacak bazı maddeleri ele alalım.
En ateşli konulardan biri Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) yapısı. Bu konuda, Anayasa öğretim üyesi Serap Yazıcı'nın görüşlerini verelim: "Sadece Yüksek Yargı'nın (Danıştay ve Yargıtay'ın) HSYK'da temsil edilmesi yerine, yargı sisteminin bütün basamaklarındaki hâkim ve savcıların, kendi eşitleri arasında üye seçmesi, Batı dünyasının uygulamalarıyla paralel. HSYK'da temsilin genişletilmesi, zaten, Türkiye ile ilgili uluslararası çeşitli raporlarda yer alıyor. Ama neden parlamento hiçbir üyeyi seçmiyor da, bu yetki cumhurbaşkanına veriliyor? Sanki cumhurbaşkanının siyasetle ilgisi yok mu? Parlamento, başka ülkelerde de örneği görüldüğü gibi, nitelikli çoğunlukla, 3'te 2, ya da 5'te 3 oranında bir oyla, HSYK üyelerinin bir kısmını seçebilmeliydi. Uzlaşması olmayan bir kültür, nasıl demokratikleşir? Nitelikli çoğunluk uzlaşmayı teşvik eder." Serap Yazıcı, "Kurul'un meslekten çıkarma cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı, yargı mercilerine başvurulamamasını" da doğru bulmuyor. Çünkü bir hukuk devletinde, bütün tayin ve terfiler de, objektif kriterlere göre yapılmalı. Elbette takdir yetkisi denetlenemez ama her idari kararın bir gerekçesi bulunmalı ve bu gerekçenin hukuka uygunluğu, takdirin objektif kritere dayanıp dayanmadığı, bir merci tarafından denetlenebilmeli.
Anayasa Mahkemesi'ne, Parlamento'nun yalnız 3 üye seçmesi az değil mi? Üstelik bu 3 üye seçiminde, önce 3'te 2 çoğunluk, ardından da salt çoğunluk aranıyor. Hâlâ bir uzlaşma sağlanamamışsa, en çok oyu olan 2 üye oylamaya katılıyor ve oyu fazla olan seçilmiş sayılıyor. Üçüncü turda, nitelikli çoğunluktan vazgeçilmesini tenkit ediyor Serap Yazıcı. "Üzerinde uzlaşılacak adaylar belirlensin" diyor. Ayrıca, Türkiye'deki bir yanlışa da işaret ediyor: "Nedense, ülkemizde, Yasama Organı'ndan ziyade, tek bir adama güvenilmiştir. Burada da, Parlamento sadece 3 kişi seçiyor; cumhurbaşkanı ise 16 kişi. Oysa cumhurbaşkanlarının da siyasetle ilgisi yok mu?"
Parti kapatma: Bu konuda, bir tek kişinin (Yargıtay Başsavcısı'nın) kapatma kararı için Anayasa Mahkemesi'ne başvurabilmesi, Batı'da sık sık eleştiriliyordu. Meselâ, Venedik Komisyonu'nun 2009 raporunda, "Parti kapatılmasa dahi, davanın açılması önemli siyasi sonuçlar doğurmaktadır; dolayısıyla, bu yetkinin, tek bir kişinin elinde olması haklı bir uygulama değildir" deniliyordu. Mevcut tatbikatta, Yargıtay Başsavcısı, bir siyasi partinin talebi ya da Adalet Bakanı'nın isteği üzerine de dava açabiliyor. Ama bizde, hep Yargıtay Başsavcısı re'sen harekete geçti. Serap Yazıcı, "Keşke inisiyatif TBMM'ye verilseydi. Oysa, şimdi, gene inisiyatif Yargıtay Başsavcısı'nda. Sadece Meclis'ten izin şartı getiriliyor" diye bu konudaki düşüncelerini özetledi.
Dava açılması iznini veren komisyonda, her siyasi parti grubu, eşit temsil ediliyor; izin üye tam sayısının 3'te 2 çoğunluğu ve gizli oyla ancak verilebiliyor. Bu da, "İktidar partisi, Anayasa Mahkemesi tarafından yargılanmasını, kendi çoğunluğuna dayanarak engelleyebilir" savını çökertiyor.
Daha yazacak çok şey var. Önümüzdeki günlerde zaten hep bu konuları konuşacağız. Yarın, anayasa değişikliği hususundaki tespitlerimi sürdüreceğim.