Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Balyoz Planı'nın tartışmalarına yeni bir açıklamayla katıldı. Bir hayli öfkeliydi ve çok sert konuştu. "Vicdansızlara" seslendi. Bu vicdansızlar, acaba kimdi? Balyoz Planı'nın müellifleri mi? Plana gazetede yer verenler mi? Haber üzerinde yorum yapanlar mı? Başbuğ, "Siz bu orduyu, tümünü, nasıl böyle itham edersiniz?" dedi konuşmasının bir bölümünde. Oysa kimse ordunun tümünü itham etmiyor. Ve herkes, Balyoz Planı'nı hazırlayan ve senaryoların içine camilerin bombalanmasını da koyan kişilerin meydana çıkmasını, cezalandırılmasını bekliyor.
Bu arada dikkatimi çekti: İlker Başbuğ, nedense, sadece camiye atılacak bombanın üzerinde duruyor. Ya, Plan'ın diğer unsurları? Hükûmetin değiştirilmesi, subayların tasfiyesi, gazetecilerin tutuklanması, bürokraside bazı kişilerin görevine son verilip, yenilerinin atanması, sıkıyönetim kararı almasını zorlamak için, Parlamento'nun üzerinden uçakların uçurulması...
Darbe iddialarına tek bir cümleyle cevap vermiş Başbuğ: "Geçmişte bazı olaylar yaşandı ama artık geride kaldı."
Buna da katılmıyoruz. Yasadışı olaylar maalesef geride kalmadı. Islak imzalı "İrtica ile Mücadele Eylem Planı"nın, Genelkurmay Başkanı Başbuğ'un döneminde hazırlandığı ileri sürülüyor. Bugün 1. Ordu Komutanı koltuğunda oturan Org. Hasan Iğsız'ın, Genelkurmay İkinci Başkanı'yken hazırlanması talimatını verdiği Dursun Çiçek imzalı belgeden söz ediyorum. Konu yargıda. Adli Tıp, bu imzanın Dursun Çiçek'e ait olduğunu onayladı. İrtica ile Mücadele Eylem Planı, bir önceki Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın hazırlattığı söylenen Bilgi Destek Planı ve Lahika'nın devamı mahiyetindeydi. Fethullah Hoca cemaatini ve AK Parti iktidarını hedef alıyordu. Cemaatin evlerine, suç delilleri yerleştirilecekti. AK Parti içindeki ajanlar harekete geçirilerek, kamuoyuna çelişkili açıklamalar yaptırılacak, bu partinin bünyesinde anlaşmazlık ve bölünmeler yaşandığı izlenimi yaratılacaktı.
Ele geçirilen bir başka belge de, Deniz Kuvvetleri'ndeki bir cuntanın hazırladığı, Mart 2009 tarihli "Kafes Eylem Planı"ydı. Bu plana göre, Adalar bölgesindeki bazı mahallelere bomba atılacak, azınlık hakları savunucularına suikast düzenlenecek, gayrimüslimler vurularak, dindarlar suçlanacaktı.
Yukarıdaki tabloya bakarak, askerin siyasete müdahalesi ve darbeler dönemi geride kaldı diyebilir miyiz? Ya 27 Nisan 2007'deki e-muhtıra neydi? Kimse bunların hesabını vermeyecek mi?