Kurumların birbirlerine güveni olmadığı gibi, vatandaşlar da gelişmeleri şüphe ve tedirginlikle izliyor. Gene, Erzincan ve Erzurum olayından söz etmek istiyorum.
Erzincan Savcılığı'nda, biri İsmailağa, diğeri Gülen cemaatine ilişkin iki soruşturma yürütülüyordu.
Ben şahsen, bu gibi soruşturmaların içeriğiyle hiçbir zaman mutabık olmadım. İzinsiz dini eğitim vermek, yasa dışı para toplamak vs. gibi suçlamaları, "laikçi bir tavır" olarak değerlendiririm. Yasaklarla, dini cemaatleri ortadan kaldırmak mümkün değildir. Çünkü, bunlar gönüllü birlikteliklerdir. Bu işin bir yönü. Ama öte yandan, maalesef, kanunlarımız, dini cemaatleri ve bu cemaatlerle münasebeti, "suç işlemek için örgüt kurma" çerçevesinde değerlendirmekte.
Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner, İsmailağa ve Gülen cemaatiyle ilgili soruşturmayı 2007'de başlatıyor.
Mahkemeden dinleme kararları alınıyor ve bu dinleme sırasında, bir takım ilişkiler ortaya çıkıyor; hatırlı kişilerin adları "şüpheli" sıfatıyla dosyaya giriyor. İşte bu noktada, bazı gazetelerin, olayı, Ergenekon'a ve Dursun Çiçek imzalı "İrtica ile Mücadele Eylem Planı"na bağlaması, kafa karıştırıyor.
Çünkü, İrtica ile Mücadele Eylem Planı'nın hazırlanma tarihi Nisan 2009. Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner'in soruşturmayı başlattığı tarih ise 2007.
Erzincan'daki soruşturma, Türk Ceza Kanunu'nun 220. maddesine göre "Suç işlemek üzere örgüt kurmak" iddiasına dayanıyor. Bu arada, İsmailağa Cemaati'ne ait mekânlarda silâh bulunduğuna dair bilgileri içeren bir ihbar mektubu geliyor. Buna istinat ederek, Erzurum'daki Özel Yetkili Mahkeme'nin Başsavcısı Osman Şanal, "İşin içine silâh karışmıştır, suç, anayasal düzeni zorla değiştirmeye teşebbüs kapsamındadır. Biz yetkiliyiz" diyor. Dosya, bu şekilde Erzurum'a gidiyor. Dosya gönderilmeden önce, "müjdeli haber" telefon kayıtlarına geçiyor: "Müjde arkadaşlar, Erzurum'daki Özel Yetkili Mahkeme'de yargılanacağız."
Sanıklar Erzincan'da, ancak 5-6 yıl cezaya çarptırılabilirdi. Oysa Erzurum'da açılan dava, "anayasal düzeni yıkma teşebbüsünü" ihtiva ediyor; cezası, ağırlaştırılmış müebbet hapis. Öyleyse neden Erzurum'a davanın nakledilmesi bir müjde gibi karşılanıyor? Sorulardan biri bu.
İkinci tespitimiz ise, ortaya çıkan çelişkili durumla irtibatlı. Yeni Şafak ve Bugün gibi gazeteler, "İrtica ile Mücadele Eylem Planı'nın ilk uygulaması Erzincan'dan" diye yayın yaptılar. Oysa, Erzincan Savcısı İlhan Cihaner, işin içinde silâh bulunmadığını, suçlamanın, anayasal düzeni zorla değiştirmek ile değil, izinsiz dini eğitim ve kayıtsız para toplamakla sınırlı olduğunu söylemekte. Dursun Çiçek imzalı İrtica ile Mücadele Eylem Planı ise, Gülen Cemaati'ne ait mekânlara silâh konularak, bu faaliyeti bir terör örgütü gibi göstermek amacını güdüyordu. Demek, tarihler tutmadığı gibi, içerikte de bir hedef birlikteliği mevcut değil.
***
ŞÜPHELİLER arasında Yeni Şafak'ın sahibi Ahmet Albayrak ile İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş da vardı. Albayrak'a isnat edilen suç şuydu: İstanbul Milli Eğitim İl Müdürü'nün değiştirilmesini talep eden İsmailağa cemaatinin bir üyesine "Tamam, hallederim" demesi. Topbaş'a isnat edilen suç ise, belediyenin fukaraya yardım fişlerinden bir bölümünü İsmailağa cemaatine göndermesi; yardımın onların vasıtasıyla yapılmasını sağlaması.
Dini cemaatleri hukuken yasa dışı ilân ettiğinizde, fiilen ortadan kaldıramıyorsunuz. O zaman onlarla ilişkiye giren insanlar da bir anda suçlu durumuna düşebiliyor. Esas sorun, çarpık laiklik anlayışından, dini ve dindarı potansiyel tehlike gibi görmekten kaynaklanıyor.