Nalbantyan'ın suratı asıktı ama Ahmet Davutoğlu gülümsüyordu. Çünkü Ermenistan ile gelinen nokta, Türkiye'nin, komşularıyla sorunlarını sıfıra indirme ve güvene dayalı işbirliğini geliştirme politikasının bir parçası. Ahmet Davutoğlu'nun "Stratejik Derinlik" kitabındaki ilkelerin dış politikaya yansıdığını görüyoruz:
"Süper güçlerin, üst güvenlik şemsiyelerinden kaynaklanan etki alanlarının ortadan kalkması, bölge ölçekli stratejiler geliştirme kapasitesine sahip bölgesel güçlerin manevra alanını genişletmiştir."
"Türkiye, şu ana kadar sürdürdüğü, tehdit algılamalarına dayalı güvenlik parametrelerini önceleyen dış politika yaklaşımının sınırlarını aşmak zorundadır. Küresel ekonomi-politik ve kültürel problemlerde görüşü olmayan, sözü dinlenmeyen bir ülkenin, sadece güvenlik parametrelerine dayalı olarak, itibar kazanması artık çok güçtür. Türkiye, uluslararası itibarını Kuzey ve Batı ülkelerinin kıyısında (periferisinde) bulunmaktan değil, küresel gelişmelerdeki özgür ve özgün tavrından almalıdır..."
"Sevr, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçişin bir darboğazıdır. Bu darboğaz yaşanmış ve aşılmıştır. Yaşanmış olması bizim sürekli bu darboğazın ürküntüsü içinde olmamızı gerektirmez."
"Bir komşuyu yok saymak, ya da gerginlik diplomasisi yürütmek, aslında bir zaafın işaretidir. Gergin ilişkilerde, inisiyatif kullanabilen taraf, aynı zamanda kendine güvendiğini ve gücünden şüphe etmediğini de göstermiş olur."
"Bir ülkenin stratejisini tek eksenli bir dış tehdide göre tanımlamak ufuksuzluk, iç tehdide göre tanımlamak ise, rakiplere koz ve kaynak sağlayan bir zaaftır.