Avrupa Birliği Komisyonu'nun raporundaki eleştirilere göz attınız mı? Batılı dostlarımız, yargının yegâne sorunu, siyasi iktidarın baskısı olmadığı görüşünde. Rapor, Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin etkisinin, siyasi etkiden çok daha sorunlu olduğunu "Şemdinli" örneğiyle belirtiyor; Kenan Evren aleyhine dava açan Sacit Kayasu ile Şemdinli Savcısı Ferhat Sarıkaya'nın meslekten ihraçlarını haklı olarak eleştiriyor.
Bazı reformlarla yargı bağımsızlığı sağlanabilir ama, ya tarafsızlık? İdeolojik bağlar, yargı mensuplarını etkiliyor ve aynı kanun maddesini, bir bakıyorsunuz, iki hâkim birbirinden tamamen farklı olarak değerlendiriyor. Demokratik standardın yükselebilmesi için, yargının, daha uzun bir yol katetmesi gerekiyor. Son olarak, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, Kürt açılımı için konuşan Hülya Avşar hakkında "halkı kin, nefret ve düşmanlığa tahrik ettiği" için soruşturma açması, bu ihtiyacı gösteren son örnek. Hülya Avşar'ı hedef haline getirmenin ne anlamı var? Avşar, tam tersine, uzlaştırıcı bir tavır sergilemişti. Anasının Türk, babasının Kürt olduğunu söyleyerek, Kürtlerle Türklerin birbirinden kopamayacağını anlatmak istemişti. Kin, nefret, düşmanlık bir yana, dostluk mesajı vermişti.
Daha geçenlerde, "Anayasa değişikliği bile yetmez, zihniyet değişikliği gerekir" diye yazmıştım. Zaten bu yüzden Tayyip Erdoğan, "paket" yerine "süreç"ten söz ediyor. Bu süreç zarfında, tedricen bakış açıları da değişecek, yumuşayacak. Hangi kanunu yaparsanız yapın, bunu insanlar uyguluyor. Demek insan malzemesini daha hoşgörülü olması için eğitmelisiniz. Bu da, zaman ister. Hem de hoşgörülü bir iklim gerektirir. Şimdilik, muhalefet, özellikle demokratik açılım meselesinde gerginlik ve kutuplaşma üretiyor. İster istemez, yargı mensupları da, fikri yakınlıklarına göre, bu kutuplaşmanın bir tarafında yerlerini alıyor.